Sevilmek mi? Korkulmak mı? "Hangisi daha iyi?" diye sorar Machiavelli. Cevabı da kendi verir. Tabii ki hem sevilmek hem de korkulmak. Ancak maalesef ikisi nadiren beraber oluyor. Bu nedenle tercih yapmak durumunda kalındığında korkulmanın daha güvenli bir seçenek olduğunu söyler. Birçok kulağa bu laf sevimsiz gelir. Doğrudur da! Ama Machiavelli gündelik yaşamdan ziyade siyaset ve devlet işlerinde başka değerlerin hâkim olduğunu düşünür.
Sevilmek tabii ki iyidir. Ama genel itibarıyla sevenin duygularına bağlıdır. Ama korkulmak yönetilebilir bir iştir. Özellikle konu dış politika olduğunda bu durum çok daha net gözlemleniyor. Her ne kadar insanlar Machiavelli'nin iddiasını ürkütücü bulsalar da yine bu ifadeleri haklı çıkartanlar da insanoğlu.
Son dönemde Türkiye'nin etrafında olup bitenler de bunu doğrular nitelikte. Türkiye her devlet gibi kendi dış politika tercihlerini zamanın ruhuna göre ayarlamaya çalışıyor. Bu yolda birçok farklı enstrüman devreye soktu. Ancak dünya siyasetinde sevilen olmak kolay iş değil. Çoğunlukla işler iyi geçinerek halledilemeyecek kadar kritik oluyor. O zaman da Türkiye'nin siyasi ve askeri gücü devreye girmek durumunda kalıyor. Bunu "Dostlarımız azalıyor" diye nitelemek de doğru olmaz.
Türkiye'de sıkça dile getirilen bir yanlış kanaat var. Eğer fazlasıyla güce dayanırsanız rakiplerinizin size düşman kesileceği sıkça tekrarlanıyor. Doğruymuş gibi gözükür ama eksiktir. Eğer mesela Doğu Akdeniz'de Türkiye kazanıyor ve Yunanistan kaybediyorsa Yunanistan'ın öfkelenmesi ve Türkiye karşıtı tavırlara girmesi kaçınılmazdır. Ama bu demek değil ki, Türkiye kendisini Yunanistan'a sevdirmek veya komşularıyla iyi geçinmek için Doğu Akdeniz'deki haklarından vazgeçecek. Aksine Türkiye bilir ki, herhangi birbaşlıkta teslim olursa diğer alanlardada kendisinden taviz beklenir. AyrıcaYunanistan'a karşı kazanmanız Mısır veİsrail'i de ikna eder. Bu nedenle devletlerkendi çıkarlarını ilgilendiren hususlardataviz vermekten kaçınır ve sevgi temelli,uzun vadeli hesaplara pek girişmez.
Çözebiliyorsa krizi diplomatik yöntemlerle çözer. Ama iyilikle çözülmüyorsa rakiplerini korkutmak pahasına da olsa güç kullanmak durumunda kalır. Ama gücü kullandıktan sonra tekrar diplomasiye döndüğünde muhtemelen daha başarılı olur. Bu konuyla ilgili de 2500 yıl önce söylenmiş ve yine çok gerçekçi söz var. Thucydides'e göre gerektiğinde güç kullanamamak bir zayıflık göstergesidir ve rakiplerin iştahını kabartır. Güvenli kural şudur: "Eşitlere karşı dik durmak, zayıflarakarşı ılımlı olmak."
Son dönemde Türkiye'nin komşularıylailişkilerindeki normalleşmeyi bu açıdan görmeklazım. Türkiye uzun yıllar tüm samimiyetiylediğer ülkelerle sıcak ilişkiler kurmayaçalıştı. Ancak bu tek başına yeterli olmadı. Çünkü asıl sorun, askeri ve siyasigücünü yansıtamıyor olmasındaydı. Şimdi şartlar değişti. Türkiye askeri vesiyasi olarak daha güçlü ve bu gücüboşluk alanlarında başarıyla kullanabiliyor.
Etrafındaki sorunlara kendi gücüyleşekil vermeyi becerdikçe diplomasiyede daha fazla alan açılıyor. Diğer devletlerTürkiye ile çekişmenin kendi çıkarlarınaolmadığını gördükçe normalleşmeyebaşlıyor. Son dönemlerde komşularınınteveccühüne mazhar olmasının sebepleriniburada aramak lazım. Bir de atasözü yazalım. Bükülemeyen bilek öpülür.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.