Herhangi bir hukuki davada, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bile mahkemelere herhangi bir kimsenin derhal salıverilmesi gibi bir talimat veremez. Bağımsız ve tarafsız hukuk dediğimiz şey tam da budur. Üstüne üstlük her devlet kendi toprakları üzerinde egemendir. Yani hem içişlerini hem de dışişlerini düzenlemekte özgür ve bağımsızdır. Bunlar sadece bizim değil Batılıülkelerin de bayraktarlığını yaptığıilkelerdir. Ama gelin görün ki, Batılı ülkelercanları istediğinde bir ilkeyi basitçeçiğnemekte hiç sorun görmüyor.
Türkiye'deki 10 ülkenin büyükelçisi neredeyse Türk hukuk sistemine ve Türk devletine ültimatom vermeye kalkışıyor. Durum böyle olunca da içeriğinin ne olduğunun bir anlamı kalmaz. Kavala veya herhangi başka biri hiç fark etmez. Böylesi bir açıklama hem Türk hukukunun hem de egemenlik prensibinin çiğnenmesi anlamına gelir.
Mesele Türkiye olduğunda durum daha da hassas bir hal alıyor. Çünkü Batılı ülke büyükelçilerinin, Türkiye siyasetine müdahalesi yeni bir olgu değildir ve Türkiye'de derin anlamlar ifade eder. Sadece yakın tarihten de bahsetmiyorum. Tanzimat döneminden bu yana Türkiye siyasetine ve maalesef hukukuna müdahil olmayı alışkanlık haline getirmiş ve Türkiye'ye bakışı bu nedenle de son derece küstahça teşekkül etmişbir diplomasi geleneğinden bahsediyoruz.
Bazen çağdaşlaşma iddiasıyla, bazen başka formlarda bu tür müdahale çabaları çokça olmuştur. Türkiye'nin modernleşme tarihi, bir anlamda bu müdahalelerin de bir hikâyesidir diyebiliriz. Ama aslına bakarsanız konunun çağdaşlaşmayla zerre kadar alakası yoktur. Yabancı ülkelerin büyükelçileri, bahsi geçen müdahalelere zemin oluşturan değerleri çoğunlukla kendi çıkarları uğruna sonsuz derece eğip bükmüştür.
Bana sorarsanız bu tavrın niteliksel olarak Irak'a demokrasi getirmek adı altında Irak'ı işgal girişiminden bir farkı yoktur. İnsan hakları, demokrasi,insani yardım, terörle mücadelegibi tonlarca liberal kavram,Batı dünyası tarafından hep biraraç olarak görülmüş ve Batı dışıülkeleri kontrol mekanizmasınadönüşmüştür.
Zaten Türkiye ile yaşadıkları sorun da tam burada ortaya çıkıyor. Türkiye kendi başının çaresine bakabilen bir aktör haline geldikçe Türkiye'ye yönelik hiddet de artış gösteriyor. Anlamlı anlamsız her alanda her türlü suçlama, yoğun propaganda kampanyaları haline dönüşüyor.
Halbuki ne Türkiye eski Türkiye, ne de Batı eski Batı. Bugün artık kimse Batı'nın bu kavramları kullanırken samimi olduğuna inanmıyor. Kendileri bunu öylesine aşındırdılar ki, dünyanın hiçbir yerinde bu tür işlerin karşılık bulma imkânı yok. Dahası Türkiye artıkonların tek bir ültimatomla idareedebilecekleri zayıf bir ülke değil. O nedenle kalkıştıkları eylem, tarihi gerçeklikten de son derece uzak. Batı hegemonyasının nostaljisinden ibaret. Eğer aralarında samimi olan varsa Assangedavasına biraz bakmalarını tavsiye ederim. Adam sadece gizli bilgileri yayınladı diye ömrünü çürüttüler. Veya daha yakın bir örneğe bakın. ABD hukuk sistemine tonlarca FETÖ dosyası ilettik. Kapağını bile açıp bakmadılar. Ama bize gelince öyle olmuyormuş. Kimse kusura bakmasın. Türkiye hukuk sistemi kendi içinde işler. Yurtdışından emir almaz. Ve doğal olarak kendi öncelikleri vardır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.