CHP’li seçmenin çaresizliği
Demokratik siyasetin en bariz özelliklerinden birisi, siyasetçinin seçmene hesap vermesidir. Tüm hesaplar seçmenin desteğini kazanmak üzere yapılır. Kimsenin oyu garanti değildir. Seçmen, siyasetçinin söylem ve eylemlerini beğenmediği müddetçe desteğini kesebilir.
Buna da seçmenin rasyonel oy kullanma davranışı denilir. Seçmenin kendi çıkar ve beklentilerine uygun tarafları desteklediği varsayılır. Ancak siyaset bilimi literatüründe birçok kimse, seçmen davranışlarının sadece rasyonel bir hesap etrafında ölçülemeyeceğini, rasyonel seçmen varsayımının siyasetin gerçekliğiyle uyuşmadığını düşünür.
Buna göre seçmenler çoğunlukla basit bir çıkar hesabına göre değil, duygusal durumuna veya siyasi alışkanlıklarına göre hareket etmektedir. Mesela, rasyonel mantığa göre ekonomik açıdan dezavantajlı grupların, bu konuyu dile getiren sol partilere destek vermesi beklenir. Fakat diyelim ki, seçmen ailesinden kalma kimlik nedenleriyle sağ partilere oy verme yoluna gidebilir.
Aslında bu tür davranışlar başta Türkiye olmak üzere birçok ülkede demokratik siyasetin yaygın bir özelliğidir. Kişiler basitçe alışkanlıklarına uygun oy kullanmayı da sürdürüyor olabilir.
Ancak durum her ne olursa olsun, bir tür alışkanlığı sürdüren insanlar bile demokratik siyasetin içinde en azından kendi partilerinden hesap sorma eğiliminde olur. Türkiye'de CHP ve Kılıçdaroğlu örneğini düşünürken insanın aklına kaçınılmaz olarak bunlar geliyor.
Solun ülkedeki seçim başarısızlığı sık sık konuşulur. Özellikle son 20 yıl içerisinde CHP'nin hep ikinci parti olarak kalması ve iktidara alternatif oluşturamamasının bir tür parti içi hesaplaşmayı gerekli kılması beklenirdi. Seçmenin hesap sorması ve kendilerine iktidar sunmayan yönetimi değiştirebilmesi gerekirdi.
Ama CHP adına süreç böyle işlemiyor. Aksine seçmen, partinin yükünü senelerdir sırtında taşıyor. Partinin genel başkanı onca seçim kaybetmiş ama koltuğu daha başarılı olacak bir isme bırakmıyor. Çıkardığı cumhurbaşkanı adayları da başarısız olmuş ama seçmen bunun da hesabını soramamış. Aksine kimi çıkardılarsa oy vermeye devam etmiş. Ekmeleddin İhsanoğlu'nu çıkarmışlar oyunu vermiş. Muharrem İnce'yi çıkarmışlar vermiş. Bakmayın olmaz diyenlere, yarın öbür gün Abdullah Gül'ü çıkarsalar ona da oy verecek. Bu zamana kadar Kılıçdaroğlu'nun ifadesiyle tıpış tıpış gittiler sandığa. Aslında CHP yönetimi bu gerçeği göreli çok oldu. Seçim kaybetmenin hesabını vermeyeceklerini biliyorlar. Çünkü bunu bir mecburiyet ilişkisi olarak görüyorlar.
Kendimi CHP'li seçmenin yerine koymaya çalışıyorum. Diyelim ki kuşaklar boyu CHP'ye oy veren bir aileden geliyorsunuz. İnandığınız ilkeler var. Serbest seçim tarihi boyunca tek başına iktidar kazanamamışsınız. Son 20 yılda kaybetmenin rekorunu kırmışsınız. Bu kadar sadık bir seçmen olmanıza rağmen partinin geleceğine dair tek bir söz hakkınız olmayacak. Kimi çıkarırlarsa mecbur destek vereceksiniz. Katlanılır gibi değil.
Demokrasinin sadece seçmen beklentilerini yansıtmadığı, daha da önemlisi insan onurunu yansıttığı söylenir. Her onurlu bireyin, iyiler arasından seçim yapması fikrine dayanır. Şahsen bir CHP seçmeni olsaydım, bu mecburiyet ilişkisinin onur kırıcı bir durum olduğunu düşürdüm. Hiçbir siyasi başarısı olmayan bir liderliğe maruz kalmanın başka adı yoktur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Koridorun da ötesine geçen bir etkinlik (07.10.2023)
- Terörün farklı yöntemleri (05.10.2023)
- Liberal demokrasiden geriye ne kaldı? (03.10.2023)
- Sivil Anayasa mümkün (02.10.2023)
- Menendez çok da önemli değildi (30.09.2023)
- Zengezur koridoru ve Türk dünyası (28.09.2023)
- CHP’de herkes haklı (26.09.2023)
- Daha adil bir dünya mümkün (25.09.2023)
- Blöf mü, değil mi? (23.09.2023)
- Tesla fabrikası otomobil endüstrisine katkı sağlar (19.09.2023)