CHP’nin nefret dilinin en yeni aşaması
CHP'nin sistemli bir biçimde kullanmaya başladığı bu yeni nefret dili, basit bir kutuplaşma siyasetinin ürünü değil. İki temel farkı var. Birincisi, bu dil karşı tarafı gayrimeşru ilan etmeye çalışan bir dil. Sadece ağır eleştiri getirmiyor. Sadece hakaret de etmiyor. Meşruiyetini sorguluyor. Buna göre, AK Parti'ye oy vermek bile sanki suç. Şöyle kabaca hatırlayın: CHP'ye göre AK Parti gibi düşünen "gazeteciler yandaş, işadamları hırsız, öğretmenler sözde öğretmen, hâkimler-savcılar militan, ordu satılık". CHP'nin birçok yöneticisi, esnafa ve çiftçiye bile bu hakaretleri hiçbir ayrım gözetmeden yapabiliyor.
Cumhurbaşkanı'na hitaben "sözde Cumhurbaşkanı" ifadesinin kullanılmasında da aynı durum söz konusu. Bu ülkenin en az yüzde ellisini oluşturan bir kitlenin milli iradesini göz ardı eden ve onu suç gibi gören bir bakış açısı, ülke demokrasisini tehdit ettiği gibi güvenliğini de riske etmektedir. İnsan bazen gerçekten hayret ediyor. Kendisi kaset komplosuyla gelmiş ve halktan hiçbir şekilde hiçbir seçimde onay almamış birisinin başkalarının meşruiyetini sorgulamaya kalkması, en hafif tabiriyle densizliktir. Ama maalesef şiraze kayacağı kadar kaydı ve bunu artık söylemenin bile çok anlamı olduğunu düşünmüyorum. Yüzsüzlüğün bu derece normalleştirildiği bir ortamda kime ne söylediğinizin pek bir önemi kalmıyor.
Sadece siyasetçilere değil millete hakaret ediyor
İkincisi, bu dil sadece siyasetçiler arası bir gerilim dili değil. Kılıçdaroğlu sadece AK Partili siyasetçileri veya Erdoğan'ı hedef almıyor. Doğrudan doğruya onun destekçilerini yani milletin ta kendisini hedef alıyor. Siyasetin doğasında gerilim ve kavga vardır. Hatta zaman zaman hoş olmasa da hakarete bile dönüşebilir. Ama parti destekçilerine hakaret etmek hem stratejik olarak bir sorundur hem de siyasi ahlaksızlıktır. Demokrasilerde yeri yoktur. Eğer demokratik siyaset yapma fikriniz varsa, her şeyden önce millete ve onun iradesine saygı duymak zorundasınız.
Ama CHP hiçbir zaman bu sorunuyla gerçek anlamda yüzleşmedi. Kendisinin tarihi, vesayet sisteminin merkezinde geçtiği için devlet yönetiminin başka siyasi partilere geçmesi CHP için hep bir hazımsızlık meselesi olmuştur. Liyakat tartışmalarını bu kadar önemsiyormuş görünmeleri de bundandır. Ellerinde nasıl bir liyakatmetre var bilinmez ama kendilerinden başka hiç kimseyi ülke yönetimine layık görmezler. Alın karşınıza bir CHP'liyi. Günlerce anlatın. Anlamazlar.
Ama dediğim gibi bu sadece artık bir nefretin duygusal dışavurumu değil. Şimdilerde Kılıçdaroğlu ve "dostları", umutlarını Biden'a bağladıklarından bu meşruiyet tartışmasına daha da hız veriyorlar. Amaç dışarıdan yapılacak bir ekonomik, diplomatik, siyasi ve korkarım ki askeri ve istihbari müdahalelere kadar her türlü dış müdahaleye zemin hazırlamak. Belki ülke geleceğini önemseyen insanlar, CHP'nin gerçekten demokratikleşebileceğini hayal edebilir. Ama CHP, kodları gereği sandıkla iktidar olamayacağını bildiğinden maalesef bizlerin endişeyle karşıladığı bu işleri kendileri için gayet de meşru görüyor. Üzgünüm ama gerçek bu.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Koridorun da ötesine geçen bir etkinlik (07.10.2023)
- Terörün farklı yöntemleri (05.10.2023)
- Liberal demokrasiden geriye ne kaldı? (03.10.2023)
- Sivil Anayasa mümkün (02.10.2023)
- Menendez çok da önemli değildi (30.09.2023)
- Zengezur koridoru ve Türk dünyası (28.09.2023)
- CHP’de herkes haklı (26.09.2023)
- Daha adil bir dünya mümkün (25.09.2023)
- Blöf mü, değil mi? (23.09.2023)
- Tesla fabrikası otomobil endüstrisine katkı sağlar (19.09.2023)