Güç ve diplomasi
Şöyle kaba bir hesap yapalım.
Ortada ulusal güvenliğimizin bir numaralı sorunu var. Bunu çözmek için çok şeyi göze almış ve bir askeri operasyon başlatmışız.
Dibimizde kurulmak istenen terör devletini çökertmek istemişiz. Mesele öylesine önemli ki, bütün dünya ayağa kalkmış. Ülkemizi kuşatma altına almış. Tehditler ve yalanlar birbirini takip ediyor.
Ama "her ne olursa olsun bu işi çözeceğiz" demişiz.
Şehitler vermeyi göze almışız.
Askeri operasyonun maddi ve manevi maliyetine razı olmuşuz.
Ekonomik yaptırım tehditlerini elimizin tersiyle itmişiz. Sonra bir hafta içinde eşine az rastlanır bir askeri başarı elde edince, Türkiye'yi kuşatanların eli ayağı birbirine dolanmış. Amerikan iç siyaseti darmadağın olmuş. Trump bütün kabinesini Ankara'ya göndermiş.
Herkes Türkiye'nin sahada olmasa da masada pes ettirilebileceğini düşünürken şu çıkan sonuca bakın hele.
Askeri operasyon yapmadan 120 saat içinde sınırımızın temizleneceğine dair bir anlaşma elde ettik. Ekonomik yaptırım kararının iptal ettirdik.
Uluslararası kamuoyu baskısını çökerttik. Ve bunu yazılı bir metne bağladık.
Bir de dedik ki, eğer 120 saat içinde beklentilerimiz yerine gelmezse durdurduğumuz operasyonlara yeniden başlarız. Anlaşmaya bu haliyle baktığınızda sınırımızda artık bir terör devleti sorunu kalmayacağını öngörebiliriz.
Ama anlaşmaya uymayacak olurlarsa operasyonu beş gün sonra tekrar başlatır ve çok daha uygun bir zeminde askeri gücümüzü tekrar kullanırız.
Savaş tarihinde söylenmiş en meşhur söz Clausewitz'e aittir. Der ki;
"Savaş siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir." Yani askeri güç kör bir şiddetten ibaret değildir.
Hedefleriniz çerçevesinde kullanıldığında bir anlam ifade eder.
"Sınırımdan çık" dersin. Çıkmazsa ve sen bunu savaşmaya değer bulursan askeri güç kullanarak çıkartırsın.
Bazen de böyle olur. Sopanın ucunu şöyle bir gösterirsin. Herkesin aklı ondan sonra başına gelir.
Türkiye'nin oldubittilere teslim olmayacağını görür ve prestijlerini kurtarmak için masaya gelirler. O zaman da daha fazla şiddet ve maliyete katlanmadan istediğini alırsın. Diplomasi zaten bunun için vardır. Diplomatik zafer de buna denir. Askeri güç de bu işe yarar. Gerektiğinde sopayı çeker, herkesi hizaya getirir, masaya dizer, istediğini alır ve masadan kalkarsın.
Eğer bunu yapmaz ve her şeyi kaba kuvvetle çözmeye kalkarsan sonun Hitler gibi olur. Ama eğer gerektiğinde asker ve gerektiğinde diplomasiyi koordineli bir biçimde kurgulayabilirsen o zaman Bismarck gibi büyük işlere imza atabilirsiniz.
Unutmamak lazım hiçbir zafer veya mağlubiyet tarihin son noktası değildir.
Tarih devam ettikçe hep yeni testler olacaktır. Önemli olan bu kritik testleri başarıyla atlatmak ve bir sonrakine hazırlanmak.
Türkiye bu diplomatik zaferle çok kritik bir dönemeci başarıyla döndü.
Şimdi eli rahat. Artık başkaları düşünsün. Teklif getirsin. Biz de değerlendirelim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Koridorun da ötesine geçen bir etkinlik (07.10.2023)
- Terörün farklı yöntemleri (05.10.2023)
- Liberal demokrasiden geriye ne kaldı? (03.10.2023)
- Sivil Anayasa mümkün (02.10.2023)
- Menendez çok da önemli değildi (30.09.2023)
- Zengezur koridoru ve Türk dünyası (28.09.2023)
- CHP’de herkes haklı (26.09.2023)
- Daha adil bir dünya mümkün (25.09.2023)
- Blöf mü, değil mi? (23.09.2023)
- Tesla fabrikası otomobil endüstrisine katkı sağlar (19.09.2023)