Sözün bittiği yer
Sözün bittiği yerdeyiz. Artık diplomasinin daha fazla ilerleme imkânı yok. Her şeyi denedik. Buna rağmen Amerikan tarafı tek bir anlamlı adım atmadı. Oyalama taktiğini sürdürdü.
Münbiç uzlaşısından bir sonuç alamamış olmamıza rağmen ısrarlı olduk. Güvenli bölge için de her türlü diplomatik yöntemi denedik.
Kimse artık Türkiye'ye "barışçıl yolları yeterince tüketmedi" diyemez.
Bundan sonra geriye çok da fazla seçenek kalmıyor.
Askeri operasyon için geri sayım başladı.
İhtimaller şöyle.
Türkiye bir askeri operasyon başlatır ve hemen ardında Amerika yeni bir teklifle gelebilir.
Ancak o zaman belki yeniden müzakere başlayabilir. Fakat artık farklı şartlarda olur.
Türkiye girdiği bölgelerde kontrolü ele alır.
Hâlâ Amerika'nın tekrar oyalama işine gireceğini düşünebiliriz. Aslında bu Türkiye'nin çok da tercih etmeyeceği bir durum değil. İlk planda belli bölgeleri ele geçirip Fırat'ın doğusuna adım atan Türkiye sonrasında ortamı yumuşatmak adına müzakere masasına dönmeyi tercih bile edebilir. Böylesi dönemlerde küçük oldubittilerle ilerlemek daha garanti bir yol gibi görünüyor. Çünkü Türkiye her şeyden önce operasyonun askeri zeminde kalmasını ve siyasi sonuçlar üretmemesini tercih eder. Kimse durduk yere Amerika'yı doğrudan karşısına almak istemez. Atılacak küçük adımlar Amerikan tarafının da kabullenebileceği bir kapsamda tutulursa Amerika geri adım atmakta sorun yaşamaz.
Amerika'yı geri adım atamayacağı kadar sıkıştırmamak büyük önem içeriyor.
Öncelikle belli bir koridor kurulursa ve Suriyelilerin yavaş yavaş bu bölgeleri nüfuslandırması sağlanırsa uzun vadede çok büyük bir avantaja dönüşür. Sonrası tekrar düşünülür.
Tabii ki her türlü askeri operasyonun hem askeri hem de siyasi riskleri olabilir.
Ancak bazen riskli adımlar atmak kaçınılmaz hale gelebiliyor. Burada en önemli risk Amerika ile karşı karşıya gelme ihtimalidir.
Mevcut şartlar altında bakıldığında Amerika'nın karşılaşmaktan kaçınacağı görülüyor. Diplomatik çevreler operasyon başladığında Amerikan askerlerinin yavaşça çekilmesini bekliyor. Bu okumalar tartışılmaz doğrular olmak zorunda değil. Biraz karamsar bir açıdan baktığınızda Amerika ile karşılaşma ihtimali de gündeme gelebilir.
Tarihte bunun örnekleri vardır. Mesela Saddam Kuveyt'i işgal etmeye niyetlendiğinde Amerikan büyükelçisinin ağzını aramış ve kendisine Amerika'nın buna itiraz etmeyeceği sinyali verilmişti. Sonra tüm dünya bir araya gelip Saddam'ın tepesine binmişti.
Fakat bu örneği çok abartmamak lazım. Yıl 1991 değil. Dünya aynı dünya değil. O tarihlerde uluslararası düzeni korumak için gözünü budaktan sakınmayan bir ABD ve onun peşinden giden liberal bir dünya vardı. Amerika'nın Rusya ve Çin gibi rakipleri hareket edemeyecek kadar acizdi. Şimdi ise Rusya bölgenin en önemli aktörlerinden birine dönüştü. Dahası Amerika felç olmuş durumda. Dünya yıkılsa umurunda değil. Yani aslında yapısal şartlara baktığınızda askeri operasyon için en uygun ortamlardan birinde olduğumuz çok açık.
Türkiye bunu fırsata dönüştürüp PYD tehdidine büyük bir darbe indirebilir.
Zamanı gelince bu örgütü tarihin çöplüğüne göndermek adına atılması gerekli cesur bir adım önümüzde duruyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Koridorun da ötesine geçen bir etkinlik (07.10.2023)
- Terörün farklı yöntemleri (05.10.2023)
- Liberal demokrasiden geriye ne kaldı? (03.10.2023)
- Sivil Anayasa mümkün (02.10.2023)
- Menendez çok da önemli değildi (30.09.2023)
- Zengezur koridoru ve Türk dünyası (28.09.2023)
- CHP’de herkes haklı (26.09.2023)
- Daha adil bir dünya mümkün (25.09.2023)
- Blöf mü, değil mi? (23.09.2023)
- Tesla fabrikası otomobil endüstrisine katkı sağlar (19.09.2023)