Kaleye arkası dönük oyuncuya dalıp, sarı kart gören Osayi'den mi başlayacağız, ya da "Her ligde oynar" dediğimiz Ferdi'nin ayaklarının birbirine dolaşmasından mı… Şampiyonlar Ligi'nin en önemli kazanımıydıG.Saray'ın bu kadar soğukkanlıve akıllı kalması. Koşmayı rakibe bırakıp, dar üçgenler ile bir anda çözüverdiler baskıyı. Kadıköy'de rakibe yüzde 60 topu vermek, bir derbi maçı için oyun karakteri değil. İrfan Can'ın merkeze alınması bir hamle. Tutmadığı ortada, 45'i bekleme.
İkinci yarıda orta saha, oyun hakimiyeti Fenerbahçe'de. İsmail Yüksek'in girmesiyledirenç arttı çünkü. Ama iki takım da maçı kaybetmemek için oynuyordu. İsmail Kartal soyunma odasında artık ne dediyse veya demediyse, orada bu fikri silmiş takımın kafasından. Bu kadar çok yanlış pas tercihi, kendine güvenden uzak oynayan futbolcu profili, şut çekerken bile korkanlar… Maçta rekor faul yapılmış. Öyle bir şey yok. "Başım belaya girmesin" diyen hakem derbiyi yönetti. Kendini yere atana düdüğü çaldı. Atışları geç yaptırttı. En pahalı kadrolardan oyun bekleyenlere, yerde yatanları ve sağlık heyetini seyrettirdi. Arda Kardeşler'in "Yangın söndürücü" profili de devredeydi. Fenerbahçe baskı yaptığı an, "hoooop" bir faul ile topu taşıdı öbür sahaya. "Şampiyon olacaktakımı" seyretmek amacımızdı. Bunlar mı Türkiye'nin en iyisi? Küçük hedeflerin, çapsız fikirleri vardı sahada. Tüm dinamikleriyle… Okan Buruk, İsmail Kartal'a;"Şahane" bir ders verdi. Büyük takım hocasının nasıl düşünmesi gerektiğini, sezon ezberlerinden neden vazgeçilmeyeceğini, baskı altında oyunculara nasıl davranması gerektiğini sahaya astı, tablo gibi.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.