Erol Bulut, rakibe göre planladığı maçta en önemli ayrıntıyı unutmuştu; duygular... Galatasaray maçları taktik planlar, görevlendirmeler kadar rekabetin yarattığı hislerle de ilgilidir. İlk yarı her şey yolundaydı aslında. Bu bakış açısında pozisyon vermedikleri gibi, üç net fırsat da yakaladılar. Ama maçın hikâyesinde Fenerbahçe'nin maçı nasıl kazanacağına dair cümle yoktu. İyi kapanıyorlar, gedikleritıkamaya çalışıyorlar fakat topuüçüncü bölgeye akıl ile getirmiyorlardı. Soyunma odasında belki "işler iyi gidiyor" diye düşünenler olabilir ama bu baskıyı kabul eden takımın futbolcuları, inanç periyodunda "kazanalım" şalterini açmazlar.
Bütün bir maçı Gustavo'nun varlığı- yokluğu arasında işlemek de doğru olmadı. Kadrosunda Mesut Özil olan bir takım, böylesine travmaları atlatmalı.
Bu maçı eksikler değil, fazlalar üstünden okumak gerekirdi. Yine kaybedebilirdin ancak "korkutan" olurdun sahada. Kendine inanan, bunun için düşünen oyuncuların koşardı sahada. Mesut Özil transferi "gücüne güç katacak" formatında okunurdu. Öbür tarafta "Ya Muslera olmasıydı" denmelidir de. Uruguaylı ilk yarıda iki mucize yaptı. Sosa'nın şutu, Samatta'nın kafa vuruşunda büyüdü kalesinde. Bu maçtan çok farklı bir sonuç da çıkabilirdi, Muslera, "Benden dinleyin" dedi.
Cüneyt Çakır'ın klasik yorum farkını, bu kez Ali Palabıyık'la oluşturdukları birliktelikte gördük. Ozan'ın golüne "ofsayt" çizgisini çekerken sola kaydırıp, Taylan'ın omuzunu "by-pass" ettiler. Aynı hizadan çıkardılar pozisyonu, Antep'te yaptıkları gibi. Fenerbahçe avantajını yitirdi ama yolunu kaybetmedi. Yaralarını çabuk sarmalı. Çünkü masadaki maç da kızıştı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.