İttihadçılar,
"Özgürlük istiyoruz" diye iktidara geldikten sonra
II. Abdülhamid'i mumla aratır bir
baskı rejimi kurdular. Baskı yüzünden
yurtdışına çıkan muhalifler ise
İttihadçılar'a karşı üstünlük kurmak için her
türlü yola başvurdular. Avrupa devletleriyle
işbirliği yapmaları bir yana İttihadçılar'ı yıpratıp
siyaset sahnesinde başarılı olabilmek
için Ermeni tezlerine bile sarıldılar.
MİDHAT PAŞA'NIN AİLESİ
Alternatif ve muhalif istemeyen İttihadçılar, örnek aldıkları ve özgürlük kahramanı olarak gördükleri
Midhat Paşa'nın oğulları ile damadını bile ayırt etmemişlerdi.
Midhat Paşa'nın oğlu
Ali Haydar Midhat ve
Kemal Midhat yurtdışına çıkmak zorunda kalmış, paşanın damadı
Nüzhet Bey ise önce Sivas'a, daha sonra da Alaşehir'e sürülmüştü.
Tehcir edilen Ermeniler.
İttihad ve Terakki karşıtlarından
Midhat Paşa'nın küçük oğlu
Kemal Midhat Bey, Mayıs 1916'da İsviçre'de Rus, Fransız ve
İngiliz diplomatlarla ilişkiye girerek, İttihad
ve Terakki aleyhtarı politika takip etmeye
başlamıştı.
Kemal Midhat Bey'in de içinde
bulunduğu muhalifler 1917 yılının sonlarında
yurt dışında "
Sulh ve Felâh Partisi"ni
kurdular. Partinin ismi
"Barış ve Kurtuluş" manasına geliyordu. Partinin başkâtibi ve
İsviçre temsilcisi
Kemal Midhat Bey'di.
ÇAĞRILAR TERS TEPTİ
Ermeni tehciri konusunda belgelere dayalı bir eser hazırlayan
Bülent Bakar, "Ermeni Tehciri" isimli eserinde tehcirden sonra İttihadçılar'ı yıpratmak için Ermeni tezlerini savunan
"Sulh ve Felâh Partisi"nin ilginç hikâyesini anlatır.
Kemal Midhat Bey, 28 Aralık
1917'de İttihad ve
Terakki Partisi'ni
eleştirmek için yayınladığı
beyannamede şunları
diyordu:
Midhat Paşa
"...Ekonomik ve ticari olduğu kadar entelektüel gelişim açısından da Osmanlı Devleti, Ermenilere borçludur. Şu anda Jöntürk adını alan sorumsuz bir grup İstanbul'da iktidarı elinde tutuyor ve bu iktidarı muhafaza etmek için kanlı yöntemlere başvurmaktadır ki bunlara Abdülhamid döneminde bile rastlamak mümkün değildir. Katledilen ve sürgüne gönderilen yüz binlerce Ermeni'nin katledilmesinin canlı tanıkları olduk... Birkaç ihtilalcinin davası uğruna 1.000.000'dan fazla suçsuz Ermeni sürgüne gönderilmiştir. Biz liberaller ve gerçek vatanseverler bunu şiddetli kınıyoruz ve aynı şekilde bunu dinimiz de kınamaktadır.
...Biz de aynı sebepten katledildiğimize göre aynı dava uğrunda birleşmeli ve bize baskı uygulayanların zulmünü kırmalıyız. O halde sadıkane ve samimi bir şekilde ortaklaşa hareket etmeliyiz. Size kirlenmemiş elimizi uzatıyoruz. Bu eli açıklıkla, korkusuzca bizimle aynı olan ideali gerçekleştirebilmek için kabul edin."
Kemal Midhat Bey, Ermenilerle işbirliği yapmayı umuyordu. Ancak işbirliği çağrıları ters tepti ve Ermeniler, bu sayede yoğun bir şekilde propaganda yaptılar. Ermeni katliamını bir Türk olan
Kemal Midhat Bey'in de kabul ettiğini basında dile getirdiler.
Midhat Paşa'nın oğlunun çağrısı Ermenilere bulunmaz bir propaganda şansı vermişti. Sulh ve Felâh Partisi, Ermenilerden yeterli desteği görmeyince, sessizce tarih sahnesinden çekildi.
TÜRKLER ALEYHİNE YOĞUN PROPAGANDA
Kemal Midhat Bey'in Ermenileri işbirliğine çağıran beyannamesine bir Ermeni imzasıyla verilen cevap şöyleydi:
"...22 yıl önce ve 1915 ile 1916 yılında yapılan katliamlardan tamamen Türk halkı sorumludur... Bundan böyle Ermeniler ve Türkler arasındaki ihtilaf giderilemez. Tek bir çözüm vardır. Ermeniler kendi aralarında Ermenistan'da özgür kalsınlar. Türkler de Anadolu'da kendi topraklarında yaşasınlar."
4 Ocak 1918'de Aramdjian'ın Gazette de la Lausanne'da yazdığı makalede şu ifadeler vardı:
"...Gerçek sadece yıkım ve ölümdür. Siz ise uzattığınız eli tutmamı istiyorsunuz. Hayır Midhat Bey, tutmayacağım. Bunun nedeni sizin samimiyetinizden şüphe etmem veya niyetinizin beni yanıltması değildir. Bunun nedeni, sizin uzattığınız elin hiçbir gücünün bulunmaması ve bizden istediğiniz elimizin kesilmiş olmasıdır. Elinizi geri çekin Midhat Bey, ihtiyacımız olan yardımı başka yerlerde aramamızın ızdırabını duyun."
6-7 Ocak 1918 tarihli Tribune du Geneve Gazetesi'nde Baronian'ın cevabı ise şöyleydi:
"Liberal Türkler tarafından yapılan açıklamanın büyük önemi vardır. Bu açıklamayla liberal Türkler, Ermenilerin katledildiğini kabul etmektedir.
Liberal Türklerin yaptığı açıklama, Ermenilerin itaatini öngörmesi nedeniyle kabul görmemiştir. Ermenistan sadece Ermenilere aittir. Başka hiçbir halk ve millet Ermenistan üzerinde hak iddia edemez."
UYDURMA MAHKEMELER, YALANCI ŞAHİTLER
Osmanlı'nın son döneminde İttihad ve Terakki ile Hürriyet ve İtilâf partileri arasında siyasi rekabet ve düşmanlık vardı. İttihadçılar, bütün muhaliflerini tasfiye ettiler. II. Meşrutiyet döneminde İttihad ve Terakki tarafından ezilen Hürriyet ve İtilâfçılar, Mütareke döneminde İtilâf devletlerinin gücünü de kullanarak İttihadçılar'dan intikam almak için harekete geçtiler. Hürriyet ve İtilâfçılar ile onları destekleyen basın, Mütareke dönemindeki Nemrut Mustafa Mahkemesi diye bilinen Divan-ı Harb-i Örfi'deki yargılamalarda İttihadçılar'ın ceza almasını sağlamak için Türk milletinin aleyhine olacağını düşünmeden tehcir meselesinde mesnetsiz suçlamalar ileri sürdüler. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey'i yalancı şahitler ve uydurma mahkemelerle astılar. Günümüzde Ermeni tezlerini savunan tarihçiler, adaletle uzaktan yakından ilgisi olmayan Divan-ı Harb-i Örfi yargılamalarındaki asılsız iddiaları aleyhimizde kullanmaya devam ediyorlar.