Fetva denince, akla padişahların savaş açmak, asileri katletmek veya şehzadeleri öldürmek için şeyhülislamlardan aldıkları fetvalar gelir. Ancak yalnız padişah değil herkes fetva makamına başvururdu. Eskiden her şeyi, fetva alarak yapardık.
"Eşime küfrettiğimde boşanmış olur muyum; sakala kına sürülebilir mi; bayıldım, orucum bozuldu mu?" gibi binlerce konu müftülere veya şeyhülislamlara sorulur ve alınan fetvaya göre hareket edilirdi.
Fetva bir meselenin dini-hukuki durumuna açıklık getirirdi. Dini bir konudaki görüş olan fetva, hüküm yerine geçmez. Bir konuda hükmü kadı, yani hâkim verirdi. Fetva yetkili bir müftüden alınabileceği gibi Osmanlı İmparatorluğu'nda en büyük dini yetkili olan şeyhülislamdan da alınabilirdi.
ZENBİLDE FETVA
Şeyhülislamların bir günde verdiği fetva sayısı bini geçebilirdi.
Kanunî Sultan Süleyman'ın meşhur şeyhülislâmı
Ebussuud Efendi, bir gün sabah namazından ikindi namazına kadar, adamlarıyla birlikte ne kadar fetva yazdıklarını hesapladığında, o gün 1413 fetva verdiği çıkmıştı.
En ilginç fetva yöntemi de
Yavuz Sultan Selim ve
Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde
23 yıl şeyhülislamlık yapan
Zenbilli Ali Efendi'ye aitti.
Şeyhülislam Ali Efendi, fetva isteyenlerin sorularını yazdıkları kâğıtları
koyabilmeleri için, evinin penceresinden
devamlı olarak zenbil denilen bir sepet
sarkıtırdı. Soruları buraya koyanlar, cevaplarını
da aynı zenbilin içerisinden alırlardı.
Şeyhülislam bu yüzden, halk tarafından
"Zenbilli Müftü" olarak
adlandırılmıştı.
Fetva almak için soru soran kişi durumu
"mesele" adı altında ve kendi ismini açıklamadan yazılı olarak fetva makamına arz ederdi. Fetvalarda meselesi olan kişiler gerçek adlarıyla yer almayıp, erkekler için
Zeyd, Amr, Bekir, Halit, kadınlar için de
Hind, Zeynep gibi temsili isimler kullanılırdı. Fetvalarda genellikle soru kısmı ayrıntılı olur, cevap ise
"olur, olmaz, caizdir, değildir" gibi bir, iki kelimeden oluşurdu. Kısa cevabın yeterli olmadığı durumlarda cevap kısmı da oldukça ayrıntılı olurdu. Fetvanın sonunda, fetvayı veren müftünün adı ve sıfatı bulunurdu.
Şeyhülislamlıktaki fetva işleri için fetva emini isimli bir görevlinin başkanlığında
"Fetvahane" adı verilen bir daire vardı. Buradaki görevliler şeyhülislamın idaresi altında dini konularda yazılı olarak sorulan sorulara cevap verirlerdi. Günümüzde Süleymaniye'de İstanbul Müftülüğü olarak kullanılan bina, Osmanlı döneminde
"Fetvahane" idi.
RAMAZAN FETVALARI
Kanuni Sultan Süleyman ve oğlu
İkinci Selim dönemlerinde 29 yıl şeyhülislamlık
yapan
Ebussuud Efendi ile 1674-1686 yılları
arasında 12 yıl ve 1692 yılında da 40 gün
olmak üzere iki defa şeyhülislamlık yapan
Çatalcalı Ali Efendi'nin oruçla ilgili fetvalarından
bazı örnekler veriyoruz.
Soru: Müslüman Zeyd, ramazan ayında özürsüz olarak oruç tutmasa, Zeyd'e ne lazım gelir?
Cevap: Müslüman olan öyle yapmaz.
Soru: Devamlı olarak oruç tutan Zeyd, öğleden sonra Amr'ın davetinde hazır bulunduğunda yemek yemesi lazım olsa, herkesle birlikte yemesi mi doğrudur, yememesi mi?
Cevap: Eğer oruç tutmaya niyet ettiyse, yememesi gerekir. Ancak davet sahibi yemek yemediği için incinirse, yemesi doğrudur.
Bir fetva örneği.
Soru: Zeyd, oruçlu Amr'ı ramazanda yemek yerken görse, Zeyd'in Amr'ı uyarması gerekir mi?
Cevap: Eğer Amr genç olup, oruç tutmaya kadir ise gerekir. Eğer yaşlılığından dolayı orucu tamamlayamıyorsa, gerekmez.
Soru: Ramazanda oruçluyken üç defa bayılan Zeyd'in orucu bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.
Soru: Oruçluyken yüzüne gül suyu sürüp, koku koklayan Zeyd'in orucu bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.
Soru: Oruçlu Zeyd, nehre girip gusül abdesti alsa, orucu bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.
Soru: Zeyd, ramazanda oruçlu iken, ağrısını dindirmek için dişine karanfil koyduğunda, tükürüğünü yutup, karanfili yutmasa orucu bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.
İPEK YOLUNDA BİR ŞEHİR: TOKAT
TOKAT'IN Türkiye tarihinde önemli bir yeri vardır. Tokat, 1455'te 14 bin kişilik nüfusuyla Anadolu'nun en büyük şehriydi. Binlerce devenin gelip gittiği Tokat büyük bir imalat ve ticaret merkeziydi. Ticaret yolları üzerinde olması Tokat'ı siyasî, iktisadî ve kültürel olarak her zaman önemli bir merkez yapmıştır. Bu özellikleri yanında Anadolu'nun en önde gelen ilim merkezlerinden biri de Tokat'tır. Anadolu'daki ilk medrese Tokat-Niksar'da kurulan Yağıbasan Medresesi'dir. Anadolu'nun en eski camilerinden biri olan Garipler Camii de (Cami-i Melik) 1074'te Tokat'ta inşa edilmiştir. 900 adımda 900 yıllık tarihi göreceğiniz Anadolu'nun en eski sokağı da Tokat'taki Sulusokak'tır. Tokat'ın bu farklı zenginliklerini bugüne kadar ortaya koyan önemli araştırmalar kaleme alındı.
Nurcan Boşdurmaz tarafından hazırlanan
"İpek Yolunda Bir Şehir: Tokat" adlı önemli bir eser ise geçtiğimiz günlerde Tokat Belediyesi Kültür Yayınları arasında neşredildi.
Üç yıllık titiz bir araştırmayla hazırlanan Nurcan Boşdurmaz'ın kitabı, daha önce üzerinde müstakil olarak çalışılmamış Tokat tekstil ve bakırcılık tarihini ele alıyor. Eserin en önemli tarafı, ele alınan konularla ilgili hem arşiv kayıtlarının hem de çoğunluğu Tokat Belediyesi Şehir Müzesi'nde bulunan tarihî materyallerin birlikte kullanılmasıdır. Ayrıca incelenen konular ile ilgili son ustalarla görüşülmesi, onların eserlerinden ve yaptıkları işlere dair usta-çırak ilişkisine dayalı şifahî bilgilerden de yararlanılması, Tokat tekstil ve bakırcılık tarihinin kadimden günümüze, artık çoğu unutulmaya yüz tutsa da kesilmeden devam eden sürekliliğini ortaya koyması açısından büyük önem taşır. Tokat tarihi kadar Anadolu tekstil ve metalürji tarihi için de önemli bir hizmet olan bu eserin vücut bulmasında
"kibrit-i ahmer", "Tokat âşığı" Hasan Erdem'in büyük katkısı olmuş. Senelerce büyük emek vererek topladığı Tokat tekstil ve bakır ürünlerini müzelere kazandıran, bunun yanında Tokat tarihine dair bir ömür boyu titizlikle topladığı kitabî kaynakları yazarla paylaşan Hasan Erdem'e teşekkür etmek bir tarihçi ve Tokatlı olarak boynumuzun borcudur.
Bu eseri büyük bir gayret ve heyecanla hazırlayan Nurcan Boşdurmaz'ı ve Tokat tarihine büyük katkı yapacak bu kitabı masraftan kaçınmayarak kaliteli olarak bastıran Tokat Belediye Başkanı
Eyüp Eroğlu'nu tebrik ediyorum. Temennimiz Tokat tarihiyle ilgili araştırmaların artarak devam etmesidir.