ERHAN AFYONCU

Ramazan ayı gelmeden tenbihnamesi yayınlanırdı

Osmanlı İmparatorluğu'nda Ramazan ayı yaklaştığında en başta devlet hazırlıklara başlardı. Bütün devlet daireleri kendilerine düşen işleri yerine getirmek için koştururlardı. İmparatorluğun başkentinde Ramazan ayında yaşanacak bir sıkıntı aynı zamanda halife de olan Osmanlı padişahının otoritesini zedeleyebileceği için herşeye dikkat edilirdi. Ramazan geldiğinde en başta padişah bizzat yazdığı emirlerle, yani hatt-ı hümâyunlarıyla yapılması gerekenler konusunda sadrazama emir verirdi. Bu hazırlıklar Ramazan'dan önceki Şaban ayında yapılırdı.
HALKA BROŞÜR DAĞITILIRDI
Şaban ayının sonlarında "Ramazan Tenbihnamesi" adı altında halka yönelik bir dizi emir yayınlanırdı. Halkın dini emirlere daha sıkı sarılıp, ibadetle meşgul olması ve edepli olması istenirdi. İkinci Mahmud döneminden itibaren Ramazan Tenbihnameleri Osmanlı Devleti'nin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi de ilân edildi ve ayrıca broşür olarak bastırılıp, halka dağıtıldı. İmam ve vaizler camilerde, bekçiler ve tellallar mahallelerde, işletmeciler tarafından da hanlarda duyuru yapılırdı. Tenbihnameler'de, Ramazan dönemini ilgilendiren düzenlemelerin yanı sıra şehir hayatı ile ilgili düzenlemeler de yer alırdı. Tenbihlere uymayanlara ağır cezalar verilirdi. Güvenlik güçlerine de Ramazan'da halkın ilan edilen kurallara uyup uymadığına dikkat etmesi ve gereğini yapması emri verilirdi. Ramazan'ın gelmesinden istifade ederek halkın dini duygularını istismar eden dilenciler de devletin dikkat ettiği konulardan biriydi. Ramazan'ın yaklaşması sebebiyle cami kapılarında halkı rahatsız eden dilencilerin polis, jandarma ve zabıta vasıtasıyla gerekli tedbirlerin alınarak uzaklaştırılmaları, Ramazan Tenbihnameleri'nde yer alırdı.
KADINLAR VE RAMAZAN
Ramazan Tenbihnameleri'nde en çok üzerinde durulan konu, kadınların giyim, kuşamlarıydı. Yine yaz aylarına rastlayan Ramazanlar'da kadınların mesire yerlerine gitmeleri de problem olarak görülürdü. Bu yüzden mesireler kadın ve erkekler için ikiye ayrılır veya ayrı ayrı günler tahsis edilirdi.
Ramazan'da sokağa çıkan kadınların akşam ezanı okunmadan önce evlerine dönmeleri gerekiyordu. Kadınlara özellikle Bayezid Meydanı, Şehzadebaşı ve Üsküdar caddelerinde akşam ezanından sonra dolaşmamaları için tenbihat yapılırdı. Kadınlar ise özellikle Ramazan ayında, on beş alayı denilen, padişahın Topkapı Sarayı'ndaki iftara gidiş töreni, Kadir gecesi, Teravih namazları gibi etkinliklere katılmayı çok arzu ederlerdi. Ramazan ayında gezme hürriyetleri artan kadınlar, cami ziyaretlerine giderlerdi. Gündüzleri kadınlara vaaz ve hatim dinlemeleri için birkaç cami tahsis edilirdi. Buralara erkekler giremezdi. Ayrıca bazı camilerde de kadınlara mahsus yerler olurdu.
HİLAL GÖRÜNÜNCE RAMAZAN BAŞLARDI
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ramazan'ın ne zaman başlayıp, biteceği şimdiki gibi günler önceden belli olmazdı. Hicri takvime göre ayların başlangıcı yeni ayın görülmesiyle başladığından, Ramazan veya bayramlar da "Rü'yet-i Hilal'le", yani hilalin görülmesiyle başlardı. Şaban ayının sonunda havanın kapalı olması yüzünden hilal görülemezse, durum karışırdı. Böyle bir durumda devletin ilan ettiği günde Ramazan başlardı. Ramazan ayının başlaması ile birlikte tüm cami ve mescitler, özellikle de minareler aydınlatılırdı

YİYECEK FİYATLARINA DEVLET KONTROLÜ
Ramazan'da halkın sıkıntıya uğramaması için devletin üzerinde durduğu en önemli mesele yiyecek sıkıntısı çekilmemesi ve gıda fiyatlarının artmaması idi. Ramazan ayı dolayısıyla gıdaların satılacağı fiyatlar devlet tarafından belirlenir ve bu fiyatların üzerinde satış yapılmaması için görevliler teftişlerde bulunurlardı. Devlet tarafından tespit edilmiş gıda fiyatları bir liste hâlinde bastırılarak dağıtılırdı.
Üzerinde en çok durulan iki yiyecek vardı: Ekmek ve et. Ramazan dolayısıyla çıkarılacak ekmek, simit ve çöreğin ne şekilde ve içine neler konularak pişirileceği devlet tarafından kararlaştırılarak fırıncılara duyurulurdu. Ramazan'da satılacak ekmek numunesi padişaha gösterilerek onayı alınır, daha sonra fırıncılardan ekmeğin belirlenen numuneye göre hazırlanması istenirdi. Aynı zamanda satılacağı fiyat da Şaban ayının son günlerinde fırıncılara ilan edilirdi.
Önemli bir diğer gıda maddesi olan etin üzerinde de sıkı sıkı durulurdu. Osmanlı döneminde en çok tüketilen et koyun eti idi. Sığır eti lezzetli olmadığı için kullanılmazdı. Tavuk da kısmen kullanılırdı. Halkın Ramazan'da artan et ihtiyacının karşılanması ve et sıkıntısı çekilmemesi için özellikle Trakya'dan İstanbul'a koyun getirtilirdi. Yiyeceklerle ilgili zam yapılması gereken bir durum varsa, uygulanmaz, zam Ramazan ayından sonraya ertelenirdi.

HATTI AYAĞA KALDIRAN ADAM
İstanbul Sanat ve Medeniyet Vakfı Başkanı Mehmet Çebi'nin düzenlediği "Uluslararası Hilye-i Şerif Yarışması'nın ödül töreni, önceki gün Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda gerçekleşti. Organizasyona Türkiye'deki hattatların yanısıra İran, Irak, Pakistan, Suriye, Mısır, Tunus, Fas ve Cezayir'le birlikte İngiltere ve ABD'de yaşan hattatlar katılmış. Yarışmaya katılan 800 eser arasından dereceye giren Sülüs, Celi Sülüs, Muhakkak, Reyhanî, Celi Divani ve Kûfi hat nevilerinden 68 eser sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Yarışma jürisinin yaptığı değerlendirmeler neticesinde Jüri Özel Ödülü olan 50 bin doları Cevad Huran aldı. Hat icazet geleneği devam ettiği için günümüzde tarihten gelen varlığını fazla kayba uğramadan devam ettiriyor. Cumhurbaşkanımızın belediye başkanlığı döneminde hatta verdiği destek daha sonra ilçe belediyeleri tarafından da devam ettirilince hattatların önü açılmıştı. Mehmet Çebi ise yıllardan beri tırnaklarıyla kazıyarak verdiği mücadeleyle hattı yeniden estetik unsuru haline getirip, hat merakını yaygınlaştırdı. Hattatlığı ve tezhibi yaygın meslek haline getirdi. Yurtdışında ve yurtiçinde birçok sergi açtı. Eminönü'nde Siyavuş Paşa Medresesi'nde "Hilye-i Şerif ve Tespih Müzesi" açtı. Bu müzeyi görmeyenlere tavsiye ediyorum. Mehmet Çebi'nin yaptığı bu hizmetlerden dolayı Murat Bardakçı, hat sanatı "Çebi'den önce ve Çebi'den sonra" ikiye ayrılır diyerek zaman zaman bir gerçeğe vurgu yapar. Kültürel iktidar Mehmet Çebi gibi Türk sanatlarına kendini adamış hevesli insanların sayısının artmasına bağlıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.