Sultan İbrahim döneminde 1644'te Akdeniz'deki en büyük adalardan biri olan ve o dönemde Venedik'in hakimiyetinde bulunan Girit'in fethi için harekete geçildi. 1644'te başlayan Girit kuşatması ancak 1669'da tamamlandı ve sefer tam 25 yıl sürdü.
Osmanlılar başlangıçta Girit'in önemli bir kısmını fethetmişlerdi. Fakat Kandiye Kalesi bir türlü ele geçirilemeyince adanın fethi tamamlanamadı.
Girit kuşatması devam ederken Osmanlıların adada elini zayıflatmak ve zora sokmak isteyen Venedik donanması Çanakkale Boğazı'nı kapattı.
ÇANAKKALE BOĞAZI KAPATILDI
Venedik donanması kalyonlardan
meydana geliyordu. Osmanlılar
kalyon kullanmaya henüz geçmediği
için Venedik donanması karşısında
fazla bir etki gösteremediler. Aslında
Venedikliler, Çanakkale Boğazı'nı
Fatih döneminde 1464'te kuşatmış,
fakat bunda başarılı olamamışlardı.
Zira o dönemde Türk donanması ile Venedik donanması arasında fazla bir fark yoktu. Buna mukabil XVII. yüzyılda işler Türkler aleyhine döndü ve Venedik 1656'daki Çanakkale kuşatmasında başarılı oldu. Çanakkale Boğazı'nı kapattığı gibi, Bozcaada'yı ve Limni'yi ele geçirdi.
Çanakkale Boğazı'nın ele geçmesi imparatorluğun en büyük şehri olan İstanbul'un aç kalması demekti.
İstanbul'un yakacak ve yiyeceğinin önemli kısmı dışarıdan geliyordu. Boğaz kuşatıldığı için yiyecek ve yakacak gelmediği gibi, ayrıca Osmanlı yönetimi Girit'te savaşan askerine yardım da gönderemedi.
Bu durum büyük bir buhrana sebep oldu ve bunun sonucunda ardı ardına veziriazamlar, kaptanıderyalar değişti.
Fakat bir türlü abluka kaldırılamadı.
Kuşatmanın devam ettiği yıllarda devrin sultanı IV. Mehmed çocuk yaştaydı ve devlet bir iktidar bunalımı içindeydi. Devleti fiilen yöneten kişi ise IV. Mehmed'in validesi Turhan Sultan'dı. Devrin kaynaklarında ifade edildiği üzere Turhan Sultan, devleti ayakta tutan direkti ve devleti kurtarmak için büyük bir mücadele vermekteydi.
Turhan Sultan, devletin meseleleri kendi gücüyle çözebileceği çizgiyi aştığından Köprülü Mehmed Paşa'yı 80 yaşında olmasına rağmen 1656'da veziriazam yaptı. Köprülü Mehmed Paşa, iktidara geldiğinde devlet tam bir kaos içindeydi. Bir taraftan Boğaz kapalı olduğundan İstanbul'da halkın ihtiyaçlarını karşılamak neredeyse imkânsız hale gelmiş, diğer taraftan da Kadızâdeliler hareketi sebebiyle şehirde insanlar hiziplere ayrılmış durumdaydı.
Bunlara ilaveten asker arasında da büyük bir rahatsızlık hakimdi ve bir isyan kapıdaydı. Mehmed Paşa, iç huzuru sağladıktan sonra ilk iş olarak Çanakkale ablukasını kaldırmak üzere 1657'de harekete geçti.
ÇANAKKALE KAHRAMANLARI
O dönemdeki Boğaz mücadelesinde
iki kahraman ön plana çıktı.
Çanakkale Boğazı'nda Venedik donanmasıyla savaş başlayınca, karada savaşmaya alışmış askerlerin önemli bir kısmı gemilerden atlayıp, karaya çıkmaya çalıştılar. Büyük bir kargaşa ortaya çıkınca Küçük Mehmed isimli Alanya valisi kayıklara askerleri doldurup, bozgunu önledi. Daha sonra ise Seyit Onbaşı'nın meşhur top atışı gibi bir hadise gerçekleşti. Kara Mehmed'in attığı bir top Venedik amiral gemisinin barut deposuna isabet edip, Venedik amiral gemisini havaya uçurdu. Amiral Mocenigo'nun ölümü, bir anda bütün Venedik donanmasının bozguna uğramasına sebep oldu.
Tarihçi Naima, "Bu öyle bir kâfirdi ki, bütün Venedik donanmasını yok etseydiniz ve sadece bu adam kalsa yine karşımıza Venedik donanmasını kuvvetli bir şekilde çıkarırdı' diye hadiseyi anlatır. Bu hadiseden sonra Boğaz ablukası kalktı ve Venedik donanması geriye çekildi.
Ardından Bozcaada ve Limni kurtarıldı. Veziriazam Köprülü Mehmed Paşa bir anda büyük bir itibara kavuştu. Köprülüler dönemi denilen 30 yıl sürecek devlet otoritesinin tekrar tesis edildiği bir dönem başladı.
1685'te yapılmış Fransızların Çanakkale Boğazı planı.
Çanakkale Boğazı Tahkimatı
Çanakkale Boğazı'nda hakimiyet kurulmasından sonra Osmanlılar kendi topraklarını güvence altına almak için bölgede kaleler yaptırmaya başladılar. İlk olarak İstanbul'un fatihi Fatih Sultan Mehmed, Kale-i Sultaniye ve Kilitbahir isimli iki tane kale yaptırdı. Bu iki kalenin inşası Boğaz müdafaasının başlangıcını teşkil eder. Çanakkale müdafaası, Fatih Sultan Mehmed'in 1460'ta yaptırdığı kalelere kadar gider. Fatih Sultan Mehmed daha o dönemde Boğaz'ın ve İstanbul'un emniyetinin Çanakkale'den geçtiğini anlamıştı.
İstanbul'un fatihi, Çanakkale'de kale yaptırmak için Boğaz'da ölçümler yaptırmıştı. Fatih devrinde Boğaz'ın en dar yeri 1400 metre olarak ölçülmüştü ve günümüz teknolojisiyle yapılan ölçüme göre ise bu mesafe 1375 metredir. O dönemin teknolojisine göre çok iyi bir ölçüm yapılmıştı.
Çanakkale Boğazı'nın stratejik önemi Osmanlı yönetimi tarafından 1656'da Venedik'in Çanakkale Boğazı ablukasıyla iyice anlaşıldı.
Bu minvalde o dönemde fiili iktidarı elinde bulunduran Turhan Sultan, Çanakkale Boğazı'nın girişine iki yeni kale yaptırdı. Bunlar Seddülbahir ve Kumkale'dir. Çanakkale Boğazı, valide sultanın yaptırdığı bu kalelerle daha da tahkim edilmişti.
17. yüzyılda Kilitbahir
1770 yılında Rus donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmeye teşebbüs etti. Ancak güçlendirilen tabyalar karşısında başarılı olamadı.
Osmanlı yönetimi 1770'teki bu hadiseden itibaren Çanakkale Boğazı'nı güçlendirmeye devam etti. Ancak 19.
Yüzyılın başlarında büyük bir felaket meydana geldi. 1807'de 16 büyük İngiliz gemisi Çanakkale Boğazı'na geldi. Boğaz'da tahkimat vardı ama eski tahkimat modern gemilere karşı dayanacak durumda değildi.
Ayrıca dönemin padişahı III. Selim'in bütün uyarılarına karşın devlet adamları "bunların Boğaz'ı geçme ihtimali yok" diye işi hafife almışlardı.
Çanakkale'yi rahatça geçen İngiliz gemileri İstanbul'a geldiler.
İstanbul'un fethinden sonra ilk defa böyle büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalınmıştı. İngiliz gemileri binbir güçlükle İstanbul'dan uzaklaştırılabildi.
1807'den sonra devlet Boğazlar'da büyük bir tahkimat başlattı. Bu çalışmalar II. Mahmud, Sultan Abdülmecid ve daha sonra II.
Abdülhamid döneminde devam etti.
Bunun sonucunda 1907'ye gelindiğinde 35 tabya ve kalelerden oluşan savunma hattıyla hem Çanakkale'de, hem de Karadeniz'de Boğazlar kuvvetlendirilmişti.
Zira devlet adamları bir daha 1807 tehlikesini yaşamak istemiyorlardı. İngilizler ise bu hadiseden dolayı yanlış hesaplar içine gireceklerdi. Nitekim 1915'te yola çıktıklarında şunu düşünüyorlardı;
"Biz 1807'de çok daha ilkel bir teknoloji ile Boğaz'ı geçtik, şimdi geçmememiz için hiçbir sebep yok". Ancak, hem Boğazlar'da yapılan tahkimat hem de asker ve subaylarımızın Balkan Harbi'nin utancını ortadan kaldırmak ve vatanımızı savunmak için gösterdikleri büyük cesaret ve fedakârlıklarla Çanakkale geçilemedi.