Şükrü Kaya, 1936'da Ege'deki yüzlerce adacık ve kayalığı Türkiye'ye kazandırmıştı. Kaya'dan sonra mirasına sahip çıkılıp, Ege'deki hakimiyet alanlarımız tam olarak tesis edilseydi bugün Kardak krizi olmazdı
İtalya, 1911'de Libya'yı işgale kalkışınca Enver Paşa, Eşref Kuşçubaşı, Mustafa Kemal Atatürk gibi genç subaylar, Libya'ya giderek halkı örgütlediler. Zor durumda kalan İtalya, Rodos'u ve diğer 12 adayı işgal etti. 18 Ekim 1912'de Uşi Antlaşması imzalanarak Libya'daki İtalyan hâkimiyeti kabul edildi. İtalya, antlaşmaya göre adaları tahliye edecekti. Ancak Balkan Savaşı'nın devam etmesi, ardından da Birinci Dünya Savaşı çıkınca adalar geri alınamadı. Lozan Antlaşması'yla da adalardaki İtalya hakimiyeti kabul edildi.
ŞÜKRÜ KAYA'NIN UFKU
Atatürk döneminde birçok önemli görevde bulunan Şükrü Kaya, 1936'da İçişleri Bakanıydı. Kendisi İstanköy Adası doğumlu olduğu için adalara ve Ege Denizi'ndeki haklarımıza büyük önem verirdi. Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu "Ordu ve Politika" isimli eserinde Şükrü Kaya'dan bizzat dinlediği çok önemli bir hadiseyi zikreder.
Atatürk'ün izlediği siyasetle 20 Temmuz 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanarak Boğazlar'da Türk hakimiyeti tesis edilmişti. Şükrü Kaya, Montrö'den sonra Lozan Antlaşması'nı evinde okurken kafası birşeye takıldı. Haritayı açıp inceledi. Lozan Antlaşması'nda "Bu muahedeye mugayir ahkâm mevcut olmadığı takdirde Anadolu sahillerine üç milden yakın adalar Türk hâkimiyeti altında bırakılmıştır" ibaresi vardı.
Şükrü Kaya, elindeki haritada bunlara ait bir çizgi bulamaz. Aslen İstanköy'de doğup, büyüdüğü için, Yunanistan'a ve İtalya'ya terkedilmiş olan adalarla sahil arasında bazı kayalıklar ve adacıklar olduğunu hayal meyal hatırlar. Bu toprak parçalarının mülkiyetinin tespit edilip, edilmediğini düşünür.
Sabah olur olmaz bakanlığa gidip, müsteşarını çağırarak "Bana gözü en açık olanlardan dört adet müfettiş seç, getir" emrini verdi. Ardından
haritalar getirtti. Kendisi, müsteşar ve dört mülkiye müfettişi bir de bakarlar ki yüzlerce kayalık, ada ve adacık var. Şükrü Kaya hemen Türk kıyılarını dörde ayırıp, müfettişlerin her birini bir bölgeye tayin edip şu talimatı verdi: "Vazifeniz son derece mahremdir. Her birinize iki polis refakat edecektir. Gittiğiniz yerlerdeki kaymakamlara, nahiye müdürlerine ne ile uğraştığınızı asla çıtlatmayacaksınız. Sandalla mı olur motorla mı, yelkenli ile mi, artık ne gibi vasıtalar bulabilirseniz kara sularımız içinde veya iki üç mil daha uzakta ne kadar adacık ve ada varsa dolaşıp malumat toplayacaksınız. Mahalli amirlerden kontrol sahalarına dahil kıyılardaki adalar hakkında sezdirmeden bilgi de toplayabilirsiniz? Adalar boş mu? Dolu mu? En geç bir ay içinde buraya gelip bana bizzat rapor edeceksiniz".
Ardından Dışişleri Bakanlığı'nı arayıp, bu adaların ve adacıkların mülkiyetini teker teker tespit eden bir protokolün bulunmadığını öğrendi. Müfettişler dönünce Şükrü Kaya dinledikleri karşısında irkildi: "Sahipsiz yüzlerce ada."
Hemen haritaları alarak, Atatürk'ün yanına gidip, "Eğer en kısa zamanda bu adalar üzerinde mülkiyet hakkımızı belirtmezsek, Yunanlılar ve İtalyanlar hangisine ayak basarlarsa bayraklarını çekiverirler. Onun için derhal adaları almalıyız" der. Atatürk, haklısın dedikten sonra mareşale git durumu anlat diye emir verdi.
FEVZİ ÇAKMAK İLE TARTIŞMASI
Fevzi Çakmak, durumu dinleyince "Olan olmuş demektir. Artık yapılacak iş yok. Elden ne gelir?" diyerek bakana beklemediği bir tepki verir. Şükrü Kaya, bu topraklar üzerinde mülkiyet hakkımızı kurmalıyız diye ısrar edince cevap alamaz ve haritalarını toplayarak oradan ayrılır.
Ertesi günkü bakanlar kurulu toplantısında söz alan Şükrü Kaya, genelkurmay başkanının da toplantıya çağrılmasını teklif eder. Fevzi Çakmak geldikten sonra Şükrü Kaya bakanlar kurulunu hayrete düşüren durumu uzun uzadıya anlatıp, "Ben vazifemi yaptım. Şimdi vazife sırası paşa hazretlerinindir. Bu adaları hemen işgal ettirmelidirler" der.
Fevzi Çakmak ise masaya eline vurduktan sonra "Genelkurmay bu mesuliyeti üzerine alamaz İçişleri Bakanı'nın maksadı nedir? Memleketi harbe mi sürüklemek istiyor? Cevap versin! Maksadı bu mudur?" der. Şükrü Kaya hemen "Vazife kendilerine düşmektedir. Eğer hadiselerin seyri bir harbi zaruri kılarsa, bakanlar kurulu karar verir, o kararı da gene Paşa hazretleri tatbik ederler" diye cevap verir. Mareşal ise "Kendisinde bir harbi de göze alabilecek cesareti görebiliyorsa bu işi neden bizzat başaramıyor?" deyince Şükrü Kaya fırsatı kaçırmaz ve şu teklifi yapar: "Peki, Paşa hazretleri emirlerindeki ince filoları 48 saat içinde İçişleri Bakanlığı'nın emrine devretsinler".
ADALARA TÜRK BAYRAĞI
Deniz Kuvvetleri'deki motor botlar ve ufak gemiler İçişleri Bakanlığı'nın emrine verildikten sonra Gümrük İdaresi'nin bir-iki gemisi, jandarma motorları, bir sürü sandal, yelkenli vesaire de bunlara katılarak ilginç bir filo kuruldu. Yüzlerce adacığa dikilmek üzere büyük çinkolar üzerine numaralar yazdırılıp yüzlerce tabela hazırlandı. Vasıtalar gruplandırıldıktan sonra, bir gece hava kararınca hep birden harekete geçtiler. Lozan Antlaşması'nda isim zikredilerek karara bağlanmamış olan bütün adacıklar, kayalıklar ve adalar ertesi sabah tanyeri ağarıncaya kadar fiilen ve hukuken Türkiye'ye kazandırılmıştı. Adacıkların büyüklerine göre üçer-beşer jandarmalı karakollar kurulup, küçüklerine gözetleme kuleleri yapılmış, nöbetçiler konmuş, hatta birçok tehlikeli yere deniz fenerleri bile takılmıştı.
Nizamettin Nazif Tepedelenli, bu hadiseyi anlattıktan sonra Şükrü Kaya'nın hamlesi Türkiye'ye yüzlerce adacık kazandırmış, ancak Fevzi Paşa ile arası açıldığından Atatürk'ün ölümünden sonra kendisine cumhurbaşkanlığını kaybettirmiştir, yorumunu yapar.
Şükrü Kaya, Atatürk'ün ölümünden sonra bir kenara çekilince Ege'de hakimiyeti tartışmalı adacık ve kayalıklar meselesi yakın zamana kadar fazla gündeme fazla gelmedi. Zamanında Adalar denizi dediğimiz Ege Denizi'nde bu toprak parçaları sonraki yıllarda zaman zaman şahsi gayretlerle hatırlatılmaya çalışıldıysa da esas olarak 1996'da Kardak krizi ile tekrar gündemimize girdi.
Şükrü Kaya - Fevzi Çakmak
İTALYANLAR'IN TEPKİSİ
Fevzi Çakmak, operasyonun başarı ile bitirildiği kendisine bildirildiğinde "Sevinmekte acele etmeyelim. Bekleyelim, bakalım bu işin altından nasıl bir çapanoğlu çıkar?" demişti. Dört gün sonra İtalyan ataşemiliteri ile ataşe Genelkurmay'a gelip, mareşale "Silahlı Kuvvetlerinizin İtalyan topraklarını cebren işgal etmelerinin sebebi nedir?" diye sorarlarken İtalya Büyükelçisi de Dışişleri Bakanlığı'na gitmiş, "Eğer bu yanlışlık değilse ekselans bir savaş sebebi sayılabilir. Cumhuriyet Hükümetinin maksadı nedir? On iki ada üzerine bir saldırı mı tasarlıyorsunuz?" diye sormuştu.
Bu durum üzerine Bakanlar Kurulu'na giden Mareşal Fevzi Çakmak, şunları der. "Hadise tam tahmin ettiğim tarzda gelişiyor. Şimdi İtalyan askeri ataşemiliteri beni soru yağmuruna tuttular. Artık verilecek cevabı da siz bulursunuz". Altta kalacak bir yapısı olmayan Şükrü Kaya, "Ataşeler, mevki belirtmişler midir?" diye sorar. Mareşalin cevabı, "Evet. Kalimnos (Kelemez) adasına 3 mil mesafede bulunan küçük ada" olur. İçişleri Bakanı problem olan başka yer var mı diye sorunca Fevzi Paşa'nın cevabı "Bu kadar. Başka yok" olmuştur.
Durumun Türkiye'nin lehine olduğunu anlayan Şükrü Kaya Bakanlar Kurulu'na dönerek "O halde bu küçük adayı derhal tahliye eder ve İtalyan otoritelerine teslim ederiz. Bize son hareket sekiz yüzden fazla adacık kazandırmıştır. Yunanistan'dan hiçbir itiraz gelmediğine göre bu tek adacığı İtalya'ya veririz, gerisi de bize kalır. O adada yalnız jandarma vardır. Binaenaleyh bunu sivil idaremizin bir hatası olarak gösteririz. Ben de İçişleri Bakanı sıfatı ile İtalyanlara birkaç nezaket cümlesi söyler, gönüllerini alırım" der.
Kelemez Adası ve çevresindeki adacıklar