Osmanlı’da tahta çıkma şenliklerle kutlanırdı
Osmanlı saltanat verasetinde, 16. yüzyılın sonlarına kadar hükümdarın bütün erkek çocukları babalarının tahtına geçme hususunda eşit hakka sahipti. Şehzâdeler devlet idaresinde tecrübe kazanmaları için Anadolu'daki çeşitli sancaklara gönderilirlerdi. Tahttaki padişahın ölüm haberi veziriazam tarafından derhal ulaklar vasıtasıyla sancaklardaki her bir şehzâdeye ulaştırılırdı. İstanbul'a ilk ulaşıp devlet imkânlarını kontrol altına alan şehzâde yeni Osmanlı padişahı olarak tahta otururdu.
YENİ SULTANIN TAHTA GEÇİŞİ
II. Selim'den itibaren yalnızca veliaht olan en büyük şehzâdenin sancağa gönderilmesi, III. Mehmed'den sonra da bu geleneğin tamamen terkedilmesiyle saltanat değişikliklerinde taht mücadeleleri sona erdi. Bu dönemde padişahın vefatından harem ağası vasıtasıyla haberdar olan sadrazam, İstanbul'da bulunan diğer devlet ricalini durumdan haberdar ederdi. Devlet adamları hemen matem kıyafetlerini giymiş bir hâlde saraya giderler, Divân-ı Hümâyûn'a veya Sünnet Odası'na geçip, yeni padişahın gelmesini beklemeye başlarlardı. Harem ağası taht sırası hangi şehzâdedeyse onun Şimşirlik'teki dairesine gidip, padişahın vefat ettiğini haber verir ve kendisini tahta davet ederdi.
Yeni padişah selefinin naaşını gördükten sonra ikna olan şehzâdenin bir koltuğuna harem ağası, Hırka-i Şerif Dairesi'ne girerken de şehzâdenin diğer koltuğuna silahdar ağa girerdi. Burada âdet üzere ilk biat gerçekleştirilir, önce sadrazam ve şeyhülislâm sonra da harem ağası ve bazı saray ağaları yeni padişaha biat ederlerdi.
İlk biatten sonra umum biatinin hazırlıkları başlardı. Derhal teşrifatçıbaşı tarafından cülus merasiminde hazır bulunacaklar saraya davet edilir, bir davetiye de yeni padişaha gönderilirdi. Daha sonra padişahın tahtı Bâbüssaâde önüne kurulurdu. Teşrifatçı herkesi mevkilerine uygun olarak tertip edince, bâbüssaâde ağası Hırka-i Şerîf Dairesi'ndeki padişaha hazırlıkların tamamlandığını haber verirdi. Harem ağası padişahın bir koltuğuna girer, diğer koltuğunda da önceleri bâbüssaâde ağası sonraları da silahdar ağa girer ve bu şekilde tahtın önüne gelirlerdi. Meydandakileri her iki tarafına dönerek selamlayan padişah, tahta otururdu. Nakibüleşrâf ve Kırım hanzâdelerinden başlamak üzere herkes teşrifattaki sırasına göre gelip biat ederlerdi. En son teşrifatçının biat etmesiyle merasim sona ererdi.
Çelebi Mehmed askerlere Fatih'in cülus töreni. cülus bahşişi dağıtıyor.
Sultan Abdülaziz'in cülus töreni.
CÜLUS ŞENLİKLERİ
Saraydaki merasimin dışında şehirde tellallar dolaştırılarak ve muayyen mahalleden toplar atılmak suretiyle yeni padişahın cülus haberi İstanbul halkına duyurulur, memleketin diğer bölgelerine de bu hususta fermanlar gönderilirdi. Telgrafın Osmanlılar tarafından da kullanılmaya başlanmasıyla birlikte cülus bildiriminde bu araçtan istifade edilmeye başlanmıştır.
Bu haberle birlikte başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun her tarafında şenlikler yapılır, hutbe de yeni padişahın adına okunurdu. Aynı haber komşu devletlere de bir nâme ile duyurulurdu. II. Mahmud döneminden itibaren şehirde donanma ve şehrâyinler tertiplenerek padişahın cülus yıldönümleri kutlanmaya başlandı. Sultan Abdülaziz döneminin hemen başlarından itibaren cülus yıldönümü, Dolmabahçe Sarayı'nda tertiplenen merasimlerle resmen kutlanmaya başlandı. Sakal, padişahlığın sembolü olarak görüldüğünden tahta çıkan şehzâde "irsal-i lihye" adı verilen bir törenle sakal bırakır, şayet küçük yaşta cülus ettiği için bu tören yapılamamışsa yirmili yaşlarına gelince bir merasimle gelenek yerine getirilirdi. Padişah, cülustan hemen sonra kendi adına mühr-i hümâyûn denilen mührü kazıtırdı. Bu mührün biri saltanat değişikliğiyle mâzul hâle gelen eski sadrazama veya hükümdarın tayin ettiği yeni sadrazama verilir veya gönderilirdi. Huzura davet edilerek kendisine mühr-i hümâyûn takdim edilen sadrazam sadaret alayıyla Bâbıâli'ye gelir ve burada saltanat değişikliği yüzünden mazul kabul edilen devlet ricâline umum hilati denilen bir merasimle hilat giydirerek makamlarına iade ederdi.
Çelebi Mehmed askerlere Fatih'in cülus töreni.
Padişah kılıç alayıyla halk içine çıkar
Saraydaki biat merasiminden sonra, padişahın halk içine ilk çıkışı kılıç kuşanma münasebetiyle tertiplenen alayla olurdu. Kılıç alayının, cülusun kaçıncı günü ve hangi gün yapılacağı hususunda kesin bir tarih olmayıp, yeni padişahın arzusu ve cülus esnasındaki durum bu konuda belirleyici gözükmektedir. Alayın yapılması kararlaştırıldığında, törene katılması gerekenlere bir gün öncesinden davet tezkireleri gönderilir ve bu davet üzerine herkes ertesi gün resmî elbiseleriyle sabah erkenden saraya gelirdi. Kapıkulu ocaklarından ilk olarak top arabacılar, sonra sırasıyla topçular, cebeciler ve yeniçeriler gelir ve yolun iki tarafına dizilirlerdi. Padişah sabah namazını kıldıktan sonra, alayın hazır olduğu eşref saatte kendisine haber verilirdi. Eyüp'e kara yoluyla gidecekse alayla Bâbüssâde'den çıkıp, askerlerin arasından yoluna devam eder, Fatih'in türbesini ziyaret ettikten sonra Eyüp'e inerdi. Deniz yoluyla gidecekse Harem-i Hümayûn'un Perde Kapısı'ndan çıkıp, atla sahildeki Sinan Paşa köşküne iner, buradan dümenini bostancıbaşının tuttuğu üç fenerli saltanat kayığıyla Eyüp'e geçerdi. Bu arada karadan alayla Eyüp'e gelen sadrazam, erkân-ı devlet ve diğerleri padişahı Bostan İskelesi'nde karşılarlardı. Padişah, ilk olarak yemek için, hazırlıklarını akşamdan tamamlayan bir konağa götürülürdü. Biraz dinlenen ve yemeğini yiyen padişah atına binerek, devlet erkânın refakatiyle türbeye gelirdi. Yapılan duadan ve padişahın namaz kılmasından sonra kendisine kılıç kuşatılır, kurbanlar kesilir, fakir fukaraya sadakalar dağıtılırdı. Buradaki merasim sona erince, padişah deniz yoluyla gelmişse karadan, kara yoluyla gelmişse de denizden, nadiren de karadan geldiği hâlde yine karadan, tekrar alayla saraya dönerdi. Denizden gelindiği için ziyaret edilemeyen Fatih'in türbesi, dönüşte mutlaka ziyaret edilirdi. Karadan gidiş veya dönüş esnasında padişahın, Şehzâde Camii'nin karşısındaki Eski Odalar'ın önünden geçerken yeniçerilerin altmış birinci cemaatinin odabaşı tarafından kendisine sunulan şerbeti içmesi ve kâseyi altınla doldurup geri vermesi ve bundan sonra odabaşının da üç kurban kesmesi kanundu. Rahmetli Halil İnalcık'a göre, tahta çıkan padişah, nasıl sarayda devlet büyüklerinin biatini alıyorsa, Eyüp Sultan'da da kılıç alayı ile "Ehl-i Velâyet"in biatini almaktaydı. Kılıç kuşatılan sultana, bu surette gaza vazifesi ve Tanrısal velâyet emanet ediliyordu, böylece yeni hükümdar hükümranlık hakkı kazanıyor, te'yid-i ilâhî gerçekleştiriliyordu.
Sultan Abdülmecid'in kılıç alayı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Atatürk’ün çok çocuk politikası acilen uygulanmalı (24.11.2024)
- ABD’nin ikiden fazla seçilen tek başkanı Roosevelt (17.11.2024)
- Atatürk’ün son sözü ‘aleykümesselam’ olmuştu (10.11.2024)
- 100 yıl önce Türkiye’nin ilk futbol şampiyonu: Harbiye (03.11.2024)
- ABD seçimlerinin sonucu iç savaşa yol açmıştı (27.10.2024)
- Osmanlı kimliği 150 yıl önce denenmiş fakat tutmamıştı (20.10.2024)
- Lübnan’ın düzenini Avrupalılar bozdu (13.10.2024)
- Gündemden düşmeyen antlaşma: Sykes-Picot (06.10.2024)
- Osmanlı’da canilere 2 türlü ceza verilirdi kısas ve diyet (22.09.2024)
- İstanbul’u sarsan esrarengiz kadın cinayeti (15.09.2024)