Cuma günü İstanbul'u etkisi altına alan kar yağışı ve soğuk, "rekor" ya da "görülmemiş" gibi ifadelerle anıldı. Oysa İstanbul'da eskiden Boğaz'ı ve Haliç'i bile donduran soğuklar yaşanırdı
İstanbul'a biraz kar yağınca hayat duruyor ve ne yapacağımızı bilemez hale geliyoruz. Ancak bu yaşadığımız da kış filan değil. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve Osmanlı döneminde kar, bir yağdı mı, 'pir' yağardı. Haliç'in ve Boğaz'ın bile şiddetli kıştan dolayı donduğu olmuştu. Zeynep Dramalı, "Tarihi Tersten Okumak" isimli kitabında İstanbul'un şiddetli kışlarını şöyle anlatır:
1911 kışında karlar altında Sultanahmed Camisi.
Boğaz Dondu
Osmanlı döneminde en şiddetli kışlardan biri talihsiz hükümdar Genç Osman zamanında meydana geldi. 24 Ocak 1621'den 8 Şubat 1621'e kadar hiç durmadan yoğun bir biçimde kar yağdı. Kışın şiddetinden İstanbul Boğazı'nda deniz buz tuttu, sadece ortasında bir nehir büyüklüğünde bir yer akmaya devam etti. 9 Şubat'ta ise İstanbullular gözlerine inanamadılar. İstanbul Boğazı tamamen dondu ve şehir halkı Eminönü'nden Üsküdar'a yürüyerek gidip, gelebildiler. Haliç de donduğu için Eminönü'nden Galata'ya aynı şekilde geçilebilmişti.
1954'teki kışta donan Boğaz'la ilgili Hürriyet gazetesinin haberi.
Tarihçi Tuği, "Musibetnâme" isimli eserinde bu hadise ile ilgili olarak, "1621 senesinde Boğaziçi dondu. Üsküdar ve Beşiktaş arası kara olup, üzerinde adamlar gezip, Üsküdar'dan İstanbul'a yürüyerek gidip, gelirlerdi" demişti. Boğaz'ın donması İstanbul için bir felaketti, gıda ihtiyacının çoğunu dışarıdan temin eden şehre gemi gelemediği için yiyecek fiyatları arttı. Ekmek ve et fiyatları birkaç misline çıktı ve büyük bir kıtlık yaşandı. Mart ayının başlarında havanın yumuşaması ile Boğaz'da ulaşım tekrar başlamasaydı, İstanbul'da büyük bir halk isyanı yaşanacaktı. Osmanlı tarihçileri Boğaz'ın donmasını İkinci Osman döneminde meydana gelen diğer ilginç hadiselerle birleştirerek, Genç Osman'ın tahttan indirilmesine işaret olarak gösterirler.
Haliç Dondu
İstanbullular, 48 yıl sonra 1669'da şiddetli bir kış geçirdiler. Boğaz'da yer yer donmalar meydana geldi. Üçüncü Osman'ın hükümdarlığı zamanında 1755 kışı ise oldukça şiddetliydi. 11 Ocak 1755'te Haliç'in tamamı, İstanbul Boğazı'nın da önemli bir bölümü dondu. İstanbullular, Haliç'te karşıdan karşıya denizi yürüyerek geçtiler. Dönemin Vekayinüvisi, yani resmi devlet tarihçisi Ahmed Vasıf Efendi, tarihinde bu hadiseyi anlatırken şöyle bir tarih beyti zikreder:
"Buz üstünden geçen geldi, bana yaz dedi tarihin
Deniz altmış sekizde dondu, buzdan bendeniz geçdim."
Birinci Abdülhamid'in 1774 ile 1789 yılları arasındaki hükümdarlık döneminde şiddetli kışlar yaşandı.
Özellikle 1778, 1779 ve 1782 yıllarındaki kışlar çok şiddetliydi. 1770 ile 1780 arasındaki dönemde Doğu Akdeniz'i "Maksimum Alp Soğuğu" denen aşırı bir soğuk hava dalgası kaplamıştı. Dördüncü Mustafa döneminde, 1808 Şubat'ındaki kar yağışı sonucunda mahalle aralarında bir buçuk adam boyu kar birikmişti.
İstanbul'da denizin donma olayı bir kez de İkinci Mahmud döneminde gerçekleşti. 1823'te İkinci Mahmud'un hükümdarlığında denizin bir kısmı ve musluklardan akan su donmuştu.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ŞİDDETLİ İSTANBUL KIŞLARI
2 ŞUBAT 1929'DA İstanbullular ani ve şiddetli bir kar yağışı ile karşı karşıya kaldılar. Tipi yüzünden vapurlar işleyemedi, tramvaylar çalışamadı. Şehrin çevre ile bağlantısı kesildi. Sıcaklık eksi 12 dereceye kadar düştü. Evlerin çatılarında bir metreden fazla buzlar oluştu. İstinye önlerinde Boğaz buz tuttu. Eyüp civarında Haliç dondu. Ayrıca Kâğıthane Deresi, Göksu, Kurbağalıdere ve Terkos gölü tamamen buz tuttu.
Ara sıra güneş çıkar gibi olduysa da kış bir türlü gitmiyordu. 1 Mart 1929 günü İstanbul Boğazı Karadeniz'den gelen buzların istilasına uğradı ve Boğaz dondu. Boğaz bir anda buz istilasına uğrayınca vapurlar işleyemedi. Martın ikinci haftasında havalar biraz ısındı ve buzlar da eridi.
1929 kışını aratmayan bir başka kış 1954'te yaşandı. 23 Şubat 1954'te İstanbul'da görülmedik şiddette bir kar fırtınası meydana geldi. Saatte 100 kilometre süratle esen rüzgâr İstanbul'da hayatı felç etti. Vapur seferleri yapılamazken, uçak seferleri iptal edildi. Kara ulaşımı aksadı. Tuna'dan kopup Karadeniz'e yayılan büyük buz kitleleri Boğaz'ın Karadeniz çıkışını kapattı. Buzlar yüzünden gemilerin İstanbul Boğazı'na geçişleri durdu.
25 Şubat'ta ise İstanbul'un tarihi kışlarından birisi meydana geldi. Boğaz baştan sona tamamen dondu. İstanbullular, Boğaz'ın bir sahilinden diğer sahiline yürüyerek geçtiler. İnsanlar donan Boğaz üzerinde resim çektirerek, tarihe geçtiler.
15 yıl sonra İstanbullular 1969'da şiddetli bir kış daha yaşadılar. 1969 kışında Büyükçekmece Gölü, Küçüksu, Kağıthâne dereleri ve Elmalı barajı tamamen donmuştu.
KAR BEREKETTİR
İSTANBUL'A kar yağdı mı, kar yağışını zaman zaman bazı gazete ve televizyonlar "Beyaz kâbus", "Beyaz işkence", "Beyaz afet" gibi başlıklarla olumsuz bir haber gibi verirler. Kar yağışı olmamasının neler kaybettireceği hiç düşünülmez. Ancak İstanbul'daki barajlarda su kalmayınca da eyvah çığlıklarıyla manşetler atılır. Osmanlı döneminde kış şimdikinden kat ve kat daha şiddetli yaşanmasına rağmen kar yağışına çok farklı bakılırdı. Tarihçi Taylesanizâde Hafız Abdullah Efendi, 29 Ocak 1787'de İstanbul'a çok kar yağdığını, Anadolu ve Rumeli'den gelen haberler de durumun orada da öyle olduğunu söyler ve bu durumla ilgili olarak şu yorumu yapar: "Bu berekettir".
1954'teki kışta donan Boğaz'da fotoğraf çektirenler-Hürriyet.
OĞUZ KAĞAN DESTANI
TÜRK boyları içerisinde Selçuklu ve Osmanlı devletlerini kuran Oğuzlar'ın yeri ayrıdır. Bugün Anadolu, Azerbaycan, İran, Suriye ve Irak'taki Türkler'in çoğu Oğuz Türk'üdür. Oğuzlar'ın atası ise Oğuz Han'dır. Oğuz Han'ın efsanevi hayatı ise "Oğuzname"de anlatılır. Bu eser Tarihçi Reşidüddin'in Farsça "Camiüt-tevarih" isimli kitabında yer almaktadır. Oğuzname'nin daha önce tercümesini rahmetli Zeki Velidi Togan yapmıştı.
Türk tarihçiliğine önemli eserler kazandıran çalışkan tarihçilerimizden Tufan Gündüz, "Camiüt-Tevarih"in yeni neşirlerine dayanarak Oğuzname'yi, giriş, not ve izahlarla yeniden tercüme etti. Oğuz Kağan Destanı Türk tarihinin özeti gibidir. Türk tarihinin manevi yükünü üzerinde taşıyan Oğuz Kağan'ın şahsında Çin, Hindistan, İran, Mısır, Anadolu ve Deşt-i Kıpçak fatihleri birleşmiştir.
Bütün Oğuzların (Türkmenlerin) atası alan Oğuz Kağan'ı öğrenmek isteyenlerin Türk tarihinin en önemli eserlerinden biri olan Oğuz Kağan Destanı'nı okuması gerekir. Eseri yayınlayan Tufan Gündüz'ü tebrik ediyor, yeni çalışmalarını heyecanla bekliyoruz.
Türk tarihinin en önemli eserlerinden biri olan Oğuz Kağan Destanı'nın "100 Temel Eser" arasında olmamasını büyük bir eksiklik olarak görüyor ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın Oğuzname'yi liselerde okunması gereken eserler arasına alması gerekir diye düşünüyorum.