ERHAN AFYONCU

Batılılar Ayasofya’da kan akıtıp, eğlence düzenledi

Haçlı seferlerinin tek hedefi Müslümanlar olmamıştı. Ortodoks Hıristiyanlar ve Yahudiler'i de katleden Haçlılar 1204'te İstanbul'u işgal ettiklerinde Ayasofya'yı yağmalayıp kutsal mabette bir fahişeye dans ettirip şarkı söyletti. Fatih Sultan Mehmed ise mabetten bir mermerin bile sökülmesine müsaade etmemişti
Haçlı seferleri Müslümanlar üzerine yapıldı olarak bilinir, Ancak Avrupalılar'ın 1096'da başlayan Haçlı seferlerinde Müslümanlar'ın yanısıra Ortodoks Hıristiyanlar ve Yahudiler de büyük katliamlara maruz kalmışlardı.
Selahaddin Eyyubi'nin 1187'de Kudüs'ü geri alması üzerine yapılan III. Haçlı seferi başarısız olunca, Papa III. Innocentius, 1202'de bütün Avrupa'yı Haçlı seferine çağırdı. Yola çıkan Haçlı ordusu Kudüs yerine İstanbul'u kuşattı. 1204'te Haçlılar tarafından işgal edilen İstanbul büyük bir yağma ve tahribata maruz kaldı. Haçlı yağma ve tahribatından Ayasofya gibi kiliseler bile kendini kurtaramamışlardı. 1261'e kadar sürecek Haçlı işgali şehrin bütün ihtişamını yoketti.
AYASOFYA'DA REZALET
Önder Kaya, bir makalesinde Bizans tarihlerini kullanarak Ayasofya'nın başına gelenleri şöyle anlatır: "Şehrin yağmalanmasına bizzat şahit olan Bizanslı tarihçi Niketas, zamanında Müslümanlar'ın da Kudüs'ü Bizans'tan aldığını ancak burada yaşayan halka çok iyi muamele ederek Hazreti İsa'nın mezarına rahatsızlık vermediklerini, halbuki dindaşları olan Haçlılar'ın yaptıklarının bağışlanabilir bir tarafı olmadığını dile getiriyor ve şu cümleleri sarfediyordu: "Hıristiyan topraklarında kan dökmeden geçip gideceklerine, sadece Müslümanlar'ın üzerine yürüyeceklerine yemin edenler İstanbul'da katliamın en dehşetlisini yaptılar. Haçı omuzlarında taşıdıkları sürece evlenmeyeceklerine yemin edenler kendilerini Tanrı'ya adayan rahibelerimize tecavüz ettiler. Kudüs'teki Kutsal Mezar'ın intikamını almak bahanesi ile harekete geçenler altın ve gümüş uğruna haçın üzerinde tepinmekten çekinmediler".
Katolik mezhebinden olan Haçlılar'ın yaptığı vahşet ve saygısızlığın haddi hesabı yoktu. Bizans'ın en büyük mabedi olan Ayasofya'yı yağmalamak amacıyla kiliseye atlarıyla giren Haçlılar, beraberlerinde getirdikleri katırlara kilisenin değerli eşyalarını yüklediler. Hayvanların yük altında kalarak ezilmesi ve yere yığılması üzerine de kılıçlarıyla hayvanları öldürüp kiliseyi kirletmekte hiçbir sakınca görmediler fakat Tarihçi Niketas'ın en içerlediği sahne bir fahişenin patriğin vaaz verdiği kürsüye oturarak açık saçık dans edip şarkılar söylemesi olmuştu.
KUTSALLARI GÖTÜRDÜLER
İstanbul'un işgali sonrasında servetlerini sakladıkları gerekçesiyle pekçok Bizanslı'ya işkence edildi. Haçlıların asilleri, saraylarda ve kiliselerde bulunan en değerli eşyaları kendilerine ayırırken, askerlere hamam tasları, bakır çanaklar gibi basit eşyaları bırakıyorlardı. Bu yüzden sıradan askerlerin Bizans halkına yaptığı zulmün dozu arttı. Soylulardan gizli olarak sokaklara dağılan askerler bulabildikleri her şeyi yağmalamaya başladılar fakat bu yağmadan en çok nasibini alan kilise ve manastırlardaki Hazreti İsa'nın havarilerinin, Hazreti Meryem'in veya başka büyük peygamberlere ait olduğuna inanılan kutsal eşyalar oldu.
Yağmalanan bu eşyaların büyük bir kısmı İtalya ve Fransa gibi ülkelerde dindarlara fahiş fiyatlarla satıldı ve zaman içinde ortadan kaybolurken, bir kısmı da Vatikan'da veya diğer büyük dini merkezlerde koruma altına alındı".
FATİH AYASOFYA'YA DOKUNDURTMADI
Osmanlı askerleri 29 Mayıs 1453'te Topkapı-Edirnekapı arasındaki bir yerden şehre girmeye başlayınca Rumlar "şehir düştü" diyerek kaçmaya başladılar. Şehrin düştüğünü anlayan Rumlar Ayasofya'ya koşmuşlardı. Rumlar, Ayasofya'ya sığınarak kendilerini meleklerin ve azizlerin koruyuculuğuna kendilerini teslim ettiklerine inanıyorlardı. Ayasofya'ya doluşan halk eski bir kehanetin gerçekleşmesini bekliyordu. Kehanete göre Türkler Çemberlitaş'a kadar gelecek, ancak burada bir melek gökten adalet kılıcını indirecekti. Melek bu kılıcı Konstantin Sütunu'nun yanında dikilen isimsiz ve gariban bir adama "Bu kılıcı al ve efendimizin intikamını al" diyerek verecekti. Bunun üzerine Türkler kaçmaya başlayacaklar, Bizanslılar da Türkler'i kovalayıp, şehirden atacaklardı. Ardından da Türkler'i İran sınırına kadar kovalayacaklardı. Ancak kehanet boşa çıkmış ve 29 Mayıs 1453'te İstanbul tamamen Türkler'in eline geçmişti. İstanbul tamamen Osmanlılar'ın eline geçince artık Fatih ünvanını kazanmış olan İkinci Mehmet şehre yeniçerileri ve vezirleriyle birlikte girdi. Kafile şehrin sokaklarından geçerek, Ayasofya'ya geldi. Burada atından inen genç hükümdar, yerden aldığı bir avuç toprağı kavuğunun üzerine serpti. Bu hareketiyle Allah'a sığındığını belirtiyordu. Ayasofya'ya girdi. Bir müddet sessizce bekledi. Belki de bu zafer için şükrediyordu. Bu sırada bir askerin kilisenin mermerlerini sökmeye çalıştığını gördü. Askere kızarak, bunların ganimet olmadığını söyledi. Bu yapılar padişahındı.

BATILILAR, AYASOFYA'YI UNUTMADI
İstanbul'un fethinden sonra fethin sembolü Ayasofya camiye çevrildi ve 1453'ten 1934'e kadar Ayasofya'nın kiliseden camiye çevrilmesini Batılılar ve Ruslar asla unutmadılar. İstanbul'a gelen batılı seyyahlar eserlerinde muhakkak Ayasofya'nın kilise olduğu dönemleri anlatıp, diğer Osmanlı camilerini Ayasofya ile mukayese ettiler. Bu seyyahların çoğu Ayasofya'nın cami olmasını bir türlü kabullenemiyorlardı. Hülyalarını Ayasofya'nın tekrar kilise olacağı günler süslüyordu. Ayasofya'nın kiliseye çevrilmesi ile ilgili istekler 19. yüzyılda giderek daha da yüksek sesle ve farklı şekillerde dile getirilmeye başladı. Özellikle gayrimüslimlerin camileri gezmelerine dair izin çıktıktan sonra Osmanlı veya Yunanistan vatandaşı olan Ortodoks Rumlar, Ayasofya'ya yönelik eylemlere başladılar. Rumlar'ın Ayasofya'da uygunsuz hareketlerde bulunmaları Osmanlı yetkililerini ve özellikle devrin padişahı Sultan İkinci Abdülhamid'i harekete geçirdi. Camilerin nasıl gezileceğine dair bir talimatname hazırlanıp, durum kontrol altına alındı.
AYASOFYA'DA İLK CUMA
Fatih, Ayasofya'ya girdiğinde kilisede korku ile bekleşen Rumlar'ın evlerine götürülmelerini söyledi. Ulemadan birisi ezan okudu. Fatih, namaz kıldıktan sonra bu büyük zaferi için dua edip, ardından Ayasofya'yı gezdi. Ayasofya'nın kubbesine çıkıp şehri seyreden padişahın şu mısraları söylediği duyulmuştu: "Kisranın sarayında örümcek perdedârlık ediyor, Efrasiyab'ın kalesinde baykuş nevbet vuruyor."
Fatih daha sonra kilisenin namaz kılınacak hâle getirilmesini emretti. Türkİslâm geleneğinde fethedilen bir yerin en büyük mabedinin camiye çevrilmesi esastı. Bu İslâm'ın zaferinin gücünü simgeliyordu. Ayasofya, 1 Haziran 1453'te ilk hutbeyi Akşemseddin'in okuduğu ve Fatih'in de katıldığı cuma namazıyla camiye çevrildi. Müzeye çevrildiği 1934'e kadar, 481 yıl namaz kılındı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.