Osmanlı haddini aşan büyükelçiyi falakaya yatırırdı
Osmanlı İmparatorluğu 16. yüzyılda Fransa'ya yardım ederek İspanya tarafından yokedilmesini önlemişti. Türkiye ile Fransa arasında 16. yüzyılda kurulan ittifak 17. yüzyılın ilk yarısında da devam etti. Ancak Fransızlar, 17. yüzyılın ortalarından itibaren bir taraftan Osmanlı'nın nimetlerinden istifadeye devam ederken, diğer taraftan aleyhimize çalışmaya başladı.
ElÇİ VE OĞLU HAPSEDİLİYOR
Fransa'nın görünürde Osmanlı ile dost olmasına rağmen gizliden gizliye Girit'te bizimle savaşan Venedik'e yardım ettiği Osmanlı devlet adamları tarafından da öğrenildi. Devletin eline şifreli Fransız mektupları geçmişti. O sırada Edirne'de olan Köprülü Mehmed Paşa, Fransa Elçisi Jean de La Haye'nin Edirne'ye getirilmesi emrini verdi. Emri aldığında La Haye, böbrek taşları nedeniyle yatağından kalkamayacak kadar hastaydı ve yerine oğlu Denis de La Haye'i Edirne'ye gönderdi. Elçinin oğlu sadrazam tarafından hiç de sıcak karşılanmadı. Denis'in haddini aşan ve üst perdeden sarfettiği sözler de sadrazamın sabrını taşıran son damlalar oldu. Mehmed Paşa, elçinin oğlunu bir zindana hapsettirdi.
Köprülü Mehmed Paşa, iyileştikten sonra La Haye'yi de Edirne'ye getirip, sorguya çektirdi. Sorguda şifreli mektuplarda neler yazıldığı soruldu fakat elçi kendisinin şifreleri çözemediği, elçilik tercümanının da altı ay önce Fransa'ya gittiği cevabını verdi. Bunu üzerine sadrazam baba La Haye'in de zindana atılmasını emretti ve elçi de oğlu ile aynı kaderi paylaştı. Bu arada Köprülü Mehmed Paşa, ordunun başında Erdel seferine çıktı ve o geri dönene kadar elçi ile oğlu zindanda bekletildiler. Sadrazam muzaffer bir şekilde Erdel seferinden Edirne'ye döndüğünde La Haye ve oğlunun serbest bırakılması için ricacılar geldiler. Sadrazam, "Hay Allah! Onlar hâlâ buradalar mı" diyerek istihzalı bir cevap verip, serbest bırakılmalarını emretti. La Haye ve oğlu sadrazamın bu emri üzerine serbest bırakıldılar ve her ikisi de Köprülü'ye teşekkür bile etmeden hemen Edirne'den ayrıldılar. Fakat sadrazam baba-oğul La Haye'in peşini bırakmadı, Fransa'ya gönderdiği bir çavuşla her ikisini de uygunsuz hareket ettikleri gerekçesiyle şikâyet etti ve La Haye'in elçilikten alınmasını sağladı. Ülkelerine gönderilen La Hayelerin İstanbul serüveni burada bitmeyecekti.
OSMANLI ARKADAN VURULUYOR
Denis de La Haye 1665'de Fransa elçisi olarak tayin edildiğinde sadarette Köprülü Mehmed Paşa'nın oğlu Fazıl Ahmed Paşa vardı. Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya ile savaş hâlindeydi ve Fransa, kadim düşmanı olmasına rağmen bu savaşta Avusturya'ya gizlice yardım ediyordu.
Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa, 1663'te Avusturya seferinde Uyvar'ı fethetmişti. Viyana'nın surları ve tahkimatı zayıf olduğu için fethe uygun durumdaydı. Osmanlı ordusu, Sengotar'da Avusturya kuvvetleri tarafından karşılandı. Meydan muharebesinin başlarında Osmanlılar üstünlüğü ele geçirdiler. Ancak bu muharebe için Avusturya'ya hiç ummadıkları bir ülkeden yardım gelmişti. Fransız birliklerinin muharebeye müdahalesi, Avusturya'yı bozgundan kurtardığı gibi savaşı aleyhimize çevirdi.
ELÇİYE DAYAK
Sadrazam, Fransızlar'ın Sengotar'da Avusturyalılar'a, Girit'te de Venedikliler'e yardımlarından dolayı Fransa'ya kızgındı. Fazıl Ahmed Paşa, bu yüzden Fransız elçisini İstanbul'a gelişinde sıradan bir törenle karşılattı. Elçiyi protokol kurallarına aykırı olarak ayakta değil, oturduğu yerde kabul etti, neredeyse yüzüne bile bakmadı. Avusturya ve Venedik'e yardım ettiği için hem Fransa'ya hem de elçisi La Haye'e hakaretler etti. La Haye'in sadrazam tarafından ikinci kabulü de birincisini aratmadı ve yine elçiye ağır hakaretler etti. La Haye hakaretlere dayanamadı ve tercümanın elindeki kapitülasyonlara dair antlaşmayı kaptığı gibi Fazıl Ahmed Paşa'nın ayaklarının önüne attı. Elçinin bu hareketi üzerine görevliler La Haye'i zorla dışarı çıkarmaya çalıştılar. La Haye hemen kılıcına davrandı ama orada görevli çavuşlardan biri La Haye'i yakalayıp, elçiye şiddetli bir tokat vurdu ve elinden kılıcını alarak onu tutukladı. Yaşananlardan pişman olan La Haye, sadrazamdan özür diledikten sonra serbest bırakıldı.
KONSOLOSLAR İSYAN BİLE ÇIKARIRDI
Osmanlı'nın son döneminde Batılı konsoloslar, Ermeni teröristleri isyan ettirir, ardından isyan bastırılınca da Türkler "Hristiyanlar'ı katlediyor" diye yaygara yaparlardı.
19. yüzyılın ortalarından itibaren Ermeniler, daha önce Osmanlı'dan ayrılan azınlıkların izinden gitmek için isyanlar çıkarmaya başladılar. Bu isyanlarla Avrupa'nın dikkatini çekmeyi amaçlıyorlardı. 1878'de nüfusunun büyük bölümü Ermeni olan Zeytun'da (Süleymanlı) bir isyan çıktı. Halep valisi isyanı bastırdı ve asilerin lideri Babik ve 120 kadar Ermeni çeteci Maraş'ta hapsedildi. Davut Erkan bu isyanı bir yazısında ve yayınladığı Eğinli Said Paşa'nın hatıratında bu hadiseyi teferruatlı olarak anlatır.
HER YERİ YAĞMALADILAR
İsyan bastırıldıktan sonra hükümet 1879 Temmuz'unda Eğinli Said Paşa'yı durumu araştırmak için Zeytun'a gönderdi. Zeytun Ermeni eşrafının da içinde bulunduğu bir araştırma komisyonu kuruldu. Çetecilerin ifadelerinden anlaşıldığına göre Ermeni teröristler Maraş'a bağlı köylerin, yoldaki yolcuların ve çevredeki aşiretlerin mallarını yağmalayıp, insanları öldürmüşler, devletin arpa ambarlarını yağmalamışlardı. Ayrıca Zeytun'daki cami ve hükümet konağını da yakmışlardı.
İsyanın liderlerinden Fırnıs Ermeni Piskoposu Nikogos Efendi'nin itiraflarına göre, İzmir'den gelen Ermeniler Maraş'ta Ermeni eşrafla görüşmüşlerdi. İzmir'den gelenler Maraşlı Ermeniler'e Berlin Kongresi'nde yapılan görüşmelerde Avrupa devletlerinin 12 bin yeni icat edilmiş silah ve önemli miktarda para göndereceklerini vaat ettiklerini söylemişlerdi. Onların bölgeden ayrılmalarından sonra Zeytun'daki isyan artarak şiddetlenmişti.
KONSOLOSUN MARİFETLERİ
Araştırma komisyonunun ulaştığı neticeye ve Ermeni çetecilerin suçlarını itiraf etmelerine rağmen bu hadiseler dünya kamuoyuna "Ermeniler'in katledildiği" şeklinde yansıtılmıştı. Dünya kamuoyuna eşkıyalığın böyle yansıtılmasının sebebi ise İngiltere'nin Halep Konsolusu Philip Henderson'dı. Ancak işin ilginç yanı ortalığı karıştıran da Konsolos Henderson'du.
Henderson, önce Ermeni çetecilerle işbirliği içinde olmuş, ardından da isyan bastırılıp, teröristler yakalanınca hadiseleri dünya kamuoyuna aleyhimize yansıtmıştı. Daha sonra da İstanbul'daki İngiltere Elçisi Henry Layard'a Osmanlı hükümeti üzerine diplomatik baskı yaptırarak isyanı bastıran, Halep Valisi Kâmil Paşa'yı görevden aldırmıştı. Kâmil Paşa, görevden alınınca İstanbul'a bir mektup yazarak durumu anlatmış ve Zeytun'daki Ermeni çetecilerin Konsolos Henderson'la işbirliği yaptığını söylemişti.
Çetecilerin liderlerinin itiraflarıyla bu durum açıkça ortaya çıkmıştı. Ermeni çete reisi Babik'in ve diğer reislerin Henderson'a hitaben yazdıkları Ermenice mektup Maraş fırka kumandanı Mazhar Paşa tarafından ele geçirilip, İçişleri Bakanlığı'na gönderilmişti.
Osmanlı hükümeti baskılar üzerine eşkıyaların tamamının affedilmesi yolunu seçti. Maraş hapishanesinde bulunan çeteciler serbest bırakıldı. Babik, Selanik'e sürgün edildi. Konsolos Henderson ise daha sonra da bölgedeki çetecileri koruyup, içişlerimize müdahale etmeye devam etti.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Atatürk’ün çok çocuk politikası acilen uygulanmalı (24.11.2024)
- ABD’nin ikiden fazla seçilen tek başkanı Roosevelt (17.11.2024)
- Atatürk’ün son sözü ‘aleykümesselam’ olmuştu (10.11.2024)
- 100 yıl önce Türkiye’nin ilk futbol şampiyonu: Harbiye (03.11.2024)
- ABD seçimlerinin sonucu iç savaşa yol açmıştı (27.10.2024)
- Osmanlı kimliği 150 yıl önce denenmiş fakat tutmamıştı (20.10.2024)
- Lübnan’ın düzenini Avrupalılar bozdu (13.10.2024)
- Gündemden düşmeyen antlaşma: Sykes-Picot (06.10.2024)
- Osmanlı’da canilere 2 türlü ceza verilirdi kısas ve diyet (22.09.2024)
- İstanbul’u sarsan esrarengiz kadın cinayeti (15.09.2024)