DÜN de yazmaya gayret ettiğim gibi sınırlarımızın hemen dışında olmayan yok.
Adeta KÜRESEL mücadele alanı belirlenmiş olan bölgede, herkes kendi çıkarı için elinden geleni yapmakta. Haliyle bundan en çok etkilenen de Türkiye... Bölge çok uzun zamandır İSTİHBARAT SAVAŞLARININ ANA ÜSSÜ DURUMUNDA.
Olan biten çok şey gazetelere televizyonlara yansımıyor.
Belli merkezlerde hazırlanan sipariş haberlerle kitleler yönlendiriliyor. Bu da işin doğasına uygun...
Açalım... ABD büyük bir küresel güç olarak iki kez KÖRFEZ'e çıkarma yaptı mı? Yaptı. Temel amacı neydi peki? Evet! Kürtler'e ayrı bir devlet kurarak yeni bir partner meydana getirmek ve bu oluşum üzerinden AVRUPA'nın ve birlikte çalıştığı güçlerin ORTAOĞU'da ROL almasını frenlemekti.
Mümkünse engellemek. ABD petrole ihtiyacı olduğu için değil, kimin nasıl ve ne kadar kullanacağına karar vermek için buradaydı. Rakipleri için! Yani AVRUPA ve ÇİN için... Körfez harekatlarında ORDUSUNU sahaya süren ABD sonra destek verdiği PEŞMERGE ile yürüdü. ARAP BAHARI ile başlayan rüzgarlar sert esince bunlar SURİYE'ye kadar hatta bizde GEZİ PARKI'na kadar ulaşınca dengeler değişti.
2013'ün ortalarından sonra IŞİD ortaya çıktı. Büyük araçlar konvoylar son model silahlar iletişim imkanları bir anda herkese "NELER OLUYOR YA" dedirtti...
Hızla büyüyen bu yapı 2014'te MUSUL'u ele geçirdi.
Irak'ın ikinci büyük şehri IŞİD'in elindeydi... Kurgu da hazırdı. İstihbarat servisleri devredeydi... Örgütün lideri kimsenin bilmediği tanımadığı görmediği yaşayıp yaşamadığı bile bilinmeyen Ebu Bekir el-Bağdadi'ydi. İbrahim Avad İbrahim el-Bedri yani Ebu Bekir el-Bağdadi'nin, 1971 yılında Irak'ın Samarra kentinde doğduğu ileri sürülmekteydi.
Siyah kıyafetli bir fotoğrafı vardı. Tek bir foto ile muazzam bir ALGI meydana getirilmişti.
Herkes onu konuşuyor ancak gören bilen yoktu. ABD gibi gökyüzünde binlerce uydusu olan bir DEV, aradığı halde onu bulamıyordu. Musul'u alan örgüt 2015'te hem Suriye'de hem de Irak'ta koca bir toprak parçasına sahip oldu. Bu 2016-2017-2018'de de devam etti. Ancak 2014 önemliydi!
13 Eylül 2014'te DEAŞ (IŞİD) Ayn el-Arap'a, yani KOBANİ'ye saldırdı. 350 köyü ele geçirdi. Türkiye'ye bir göç dalgası başladı. Olay dünyanın bir numaralı meselesi oldu.
ABD, DEAŞ'ın KÜRTLER'e saldırıp yok etmesine izin vermek niyetinde değildi.
ABD havadan, biz de sınırı geçmesine izin verdiğimiz PEŞMERGE karadan bölgeyi vurdu. DEAŞ kaçtı. Alanı terk etti. PEŞMERGE ile yürüyen YPG de o dönem dünya sahnesindeki yerini almış oldu.
Aradan 5 yıl geçti. Çok şey yaşandı bitti. Artık ÖRGÜTÜN ömrü tamamlanmıştı. Ancak "Kim kurmuştu?", "Kim binlerce eli silahlı adamı buralara yollamıştı?", "Amaç neydi?", "Nasıl sona erdi?" gibi pek çok soru cevapsız kaldı.
26 Ekim 2019'da Başkan Trump çıkıyor ve önemli gelişmeyi açıklıyordu: Aldığımız istihbaratı değerlendiren güçlerimiz, DEAŞ lideri Ebu Bekir el- Bağdadi'ye operasyon düzenledi. O DA KENDİSİNİ PATLATARAK CAN VERDİ. Başkan Trump 15 dakika içinde DNA testi yapılıp ölen kişinin BAĞDADİ olduğunu anladıklarını açıklıyordu. Türkiye sınırına yakın olan İDLİB'in BRİŞA KÖYÜ'ne operasyon yapılıyordu. İstihbarat KÜRTLER'den, destek de RUSLAR'dan gelmekteydi.
Doğal olarak örgütün lideri kimse görmese de ortadan kalkıyor ve dağılma yaşanıyordu.
Çöküş yakındı...
Tüm dünya neredeyse olaylara böyle bakıyordu.
Kimse aranan sorulara cevap bulamıyordu. Ortaya çıkan en büyük gerçek ABD'nin SURİYE ve IRAK'taki KÜRTLER'i korumaktan vazgeçmeyeceğiydi. Zaten sakladıkları da yoktu. Ancak saklanan gizlenen başka bir şey vardı. Ve bu bölgede yaşanılanlarla çok ilgiliydi...
Acaba örgütün dağılmasının arkasında başka bir gerçek mi vardı? Bağdadi'nin ölümünden birkaç gün sonra çok önemli bir olay yaşanıyor ve İSTANBUL KARAKÖY'de bir cinayet işleniyordu.
İngiliz İstihbarat Subayı James Gustaf Edward Le Mesurier'in cesedi oturduğu evin önünde Kılıçalipaşa Hamamı görevlisi tarafından bulunuyordu. Yüksek güvenlikli bir evde İSVEÇLİ eşi ile yaşayan Le Mesurier evininin balkonundan atılıyordu.
Polis kapıya dayandığında evdeki İsveç vatandaşı eşi Emma Hedvig Christina Winber cinayetten habersizdi.
Kocasının atıldığından haberi yoktu... Benim de gidip gördüğüm ev şifreli ve çok korunaklıydı. Dışarıdan birinin girme ihtimali neredeyse imkansıza yakındı. Ama eve giriliyor ve İNGİLİZ SUBAY öldürülüyordu. Emekli olduğu söylenen Le Mesurier'in çok stresli olduğunu açıklayan da eşi oluyordu. Polisteki ifadesinde...
Uzun bir süre geçiyor ve eşi evdeki eşyaları almaya geliyordu. Evin içinden fotoğraflar o gün sızıyordu.
Alınması gerekenler alınmış olsa da evin görünümü sakin bir hayat yaşayan çifte ait izlenimi uyandırmıyordu!
Kimse o cinayetin nasıl işlendiğini öğrenemedi! Ancak o cinayetten sonra DEAŞ tamamen bitti. Eylemleri sıfırlandı. Ortalarda görünen kimse kalmadı.
Fakat YPG/PKK devam ediyordu...
Türkiye kararlılığını gösterip sınır ötesi harekat için kolları sıvayınca ABD'nin ANKARA Büyükelçisi Jeff Flake, Savunma Bakanı Hulusi Akar'ı ziyaret etti. Akar ayrıca Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile de görüştü...
ABD Büyükelçisi Flake'ın ziyareti haliyle operasyon öncesine denk geldiği için fazlasıyla ilgi çekti... Bu da doğaldı...
Asıl ilginç olan başka bir şey daha vardı. James Gustaf Edward Le Mesurier İstanbul'da öldürülüyor aradan üç yıl geçiyor ve ABD Büyükelçisi Jeff Flake, 558 yıllık Kapalıçarşı'nın çatısına çıkıp koşuyor ve JAMES BOND fotoğrafları veriyordu. Gariptir bunu da İbrahim Avad İbrahim el-Bedri yani Ebu Bekir el- Bağdadi'nin öldürüldüğü tarih olan 26 EKİM'de yapıyordu!
Yani YPG konusu asla ve kat'a SURİYE'NİN meselesi değildi. Şam'ın boyunu aşan bir konuydu. Esad'la görüşülse de çözüm kolay değildi. Aşağıda ABD ile RUSYA gibi iki gücün olduğu netti. Bizim onlara olduğu kadar onların da bize ihtiyacı vardı. Bütün dengelerin yerinden oynadığı bu dönemde Washington- Moskova hattında Türkiye elini çok daha güçlendirebilirdi.
YUMUŞAK GÜCÜYLE bile çok mesafe alabilirdi. Her kapıyı açacak anahtarlardan biri de Türkiye'nin elindeydi...
Avrupa istemese de...