Yelken sporuna meraklı hanımlardan Serenay, Umut ile açtığı yelkeni indirmiş. Ayrılmışlar.
Ne ki, haberi yazan hamşo şuna
"ayrıldılar" diyemiyor,
"birlikteliklerini sonlandırdılar" diyor.
Yerli yersiz telefon edip olmadık kampanyalar sunan kızlar da
"Telefonu kapatıyorum" diyemiyorlar,
"Görüşmeyi sonlandırıyorum" diyorlar.
Elektronik postaya program yazan oğlan
"Mektup yaz" diyemiyor,
"İleti oluştur" diyor.
"Geri aramak" (to call back) ya da
"şifre kırmak" (to break the code) gibi bir sakillik desem, o da değil...
Amerikan özentisi de değil, düpedüz cahil jargonu. Uyuz entel ağızları.
Dilimizi ne hale getirdiler...
Öyle ya, maç anlatan hamşo
"Topun hareketi gerçekleştirildi" derse...
Cicaldau'ya, o heceyi telaffuz etmemek için
"Çıkırdau" derlerse...
İş buraya varır.
Türk Dil Kurumu diye bir yer vardır, ağzını açmaz.
Çünkü kendisi de
"ilbay", "kamutay", "saylav", "Kamubuyurum Tüz Bölemi" gibi zırvaların mirasçısıdır.
***
Refii Cevat merhum (Ulunay) "mutluyum" diyenlere şöyle dermiş:
"Memnun oldum, ben de İstanbullu'yum!"
***
AZRA HANIM'DAN NE İSTEDİNİZ?
Hadi diyelim ki Sezen Aksu'nun o şarkısı abartılı bir tepki uyandırdı...
Hadi diyelim ki "cahil" sıfatıyla kastedilen eylemin "yasak elmayı yemek ve yedirmek hatası" yani "şeytana uymak" olabileceği kimsenin aklına gelmedi...
Hadi diyelim ki Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva'nın hangi okulları bitirmiş olabilecekleri üzerinde durulmadı...
Hadi diyelim ki mükemmel yaratılmış atalarımızın niçin "hata ile malul" olduklarını tartışmaya kimse yanaşmadı...
Hadi diyelim ki yasak elmayla "neyin simgelendiğini" düşünmek de çok kişiye iki numara büyük geliyor...
Peki Azra Erhat'ın mezarına niçin saldırdınız?
***
Azra Hanım'a bayılmam.
Kendisi otuzlu yılların bir yan ürünüdür.
Ustası da Sabahattin Eyüboğlu.
Bunlarla "Eyyubiler tekkesi" diye dalga geçilirdi, "mitolojik Marksistler" diyen de vardı.
Anadolu İslam kültürünü silip yerine Eski Yunan kültürünü geçirmek isteyen "nafile" bir çabanın umarsız temsilcileriydi...
Troya prensi Hektor'u Atatürk'le özdeşleştirecek kadar uçuk insanlardı.
Ne var ki, Azra Hanım'ın İlyada çevirisi de inkâr edilemez. O düz tercüme ediyormuş, A. Kadir de şiir söylemine uyduruyormuş.
Hataları ve sevaplarıyla geçen yüzyılda kalmış bir kültür elçisiydi...
Kabrine iki kere saldırmışlar. Taşını kırmışlar.
Bu nasıl bir hayvanlıktır?
Neyin intikamını alıyorsunuz?
Eski Yunanca bilmesinin ve öğretmiş olmasının mı?
Çat pat ben de bilirim, bana da mı saldıracaksınız?
"Menin aeide Thea, Peleiadeo Ahileos oulomenen... E müri Ahaious alge etheke, pollas d'ifthimous psühas Aidi proiapsen eroon..."
Hadi yürüyün be.