Yok, hayır. Son grup toplantısındaki konuşmasında da herhangi bir ışık yoktu Kılıçdaroğlu'nun. Bildik iddia ve yalanları tekrarlayıp durdu yine.
CHP'de bazı düzelmeler olmasını beklemek, belki bir keresinde iyi bitebilir ümidiyle sonu kötü biten bir filmi defalarca yeniden izlemek gibi bir şey, …
Malum, adı geçen parti bu ülkenin ana muhalefet partisi. Yani arada savrulmalar yaşansa da, yöneticileri eninde sonunda Türkiye'nin partisi olduklarını hatırlar ve ülke meseleleri ile ilgili olarak sadra şifa bir şeyler söylerler diye ümit ediyor insan.
Söylemesi bile acı. Ama Suriye meselesinden başlayıp, Gezi olaylarında, 17-25 Aralık yargı ve emniyet odaklı darbe girişiminde, MİT Tırları konusunda, hatta bu sınamaların en zorlusu olan 15 Temmuz'da bile yerli ve milli bir tavır takınamadı CHP.
Türkiye ve KKTC'nin Doğu Akdeniz'deki enerji hakları, Libya konusu, Dağlık Karabağ meselesi ile ilgili de aynı.
Karşı karşıya kaldığımız nerdeyse bütün sınanmalarda, bu ülkenin değil karşımızdakilerin yanında yer alan bir parti, CHP.
84 milyonun gördüklerine bile yok diyebilip, kahir ekseriyetin 'iyi' kabul ettiğini kötü göstermek için bin dereden su getirmeleri, ayrı bir problem.
Haklarını yemeyelim. Bazı meselelerde, bu ülkenin partisi gibi hareket ettiği de oldu CHP'nin. Ancak, milletimizin tepkisini çekmemek için yapılan makul ve mantıklı açıklamaların ömrü suya yazılan yazı kadar sürebildi. CHP'yi yönetenler, dostlarını üzmemek için bildik anlamsız tavırlarına döndüler.
2010'daki genel başkan değişikliğine kadar Türkiye'nin partisi gibi hareket ettiği ve devletin yanlısı tavırlar takındığı söylenebilir CHP'nin. Sonrasında neler olup bittiği ve özü itibariyle devletçi bir partinin nasıl bu kadar savrulabildiği, öncelikli olarak 'mecburi' CHP'lilerin meselesi.
Bir sonraki izleyişte de filmin aynı mutsuz son ile biteceği, kesin. Ama, yöneticileri bir gün bu ülkenin partisi olduklarını hatırlar ve bununla bağlantılı politikalar geliştirebilir diye, CHP'yi izlemeye devam…