Bir hazımsızlık ki!..
Fikri Sağlar'ın, Can Ataklı'nın ve İlker Başbuğ ve benzerlerinin halleri, bir yönüyle şaşırtıcı. Şaşkınlığın sebebi anılan zevatın köprülerin altından çok suların geçtiğinin farkında değilmiş gibi davranmaları.
Oysa özellikle yakın geçmişte ciddi birtakım sıkıntılar yaşandığının ve bunları atlatan ülkemizin nihayet normalleştiğinin onlar da farkında. Normalleşme sebebiyle duydukları rahatsızlık, vaktiyle anormal olan birçok şeyde imzaları olmasıyla ilgili belki de.
Tersi bazı uygulamaları da bilinen Fikri Sağlar, yasakçı zihniyetin maruf isimlerinden olduğunu hatırlatma derdinde gibi. Can Ataklı'nın eski 'parlak' günleri özlediği, İlker Başbuğ'un da, yanlış olduğunu bilse de ait olduğu mahalle adına kuyruğu dik tutmaya çalıştığı, söylenebilir.
'Darbeye karşıyım' şeklinde başlayıp 'ama…' ile devam edenlerin tamamı gibi Başbuğ da darbelere haklılık devşirme çabasında. Mahalle kuralları bunu gerektiriyor herhalde.
Demokratik bir sistemle idare edildiğimizi, seçimlerin bu sistemin en önemli özelliği olduğunu ve seçmenlerin desteğini alamayan partilerin sittin sene iktidar yüzü göremeyeceğini, bu zevat iyi bilir.
Çok partili hayata geçimizden beri -istisnalar dışında- iktidar yüzü görmeyen bir zihniyete mensup olanların, oyunun kurallarına uymak suretiyle bundan sonra da iktidara ulaşamayacaklarını bilmeleri, sıkıntılarının esas sebebi...
Bilmek ve kabul etmek konusunda yeterli olmadığı için karşı karşıya kaldıkları 'acı' gerçeklerle ilgili hazım zorluğu çekiyorlar sadece. Ancak bunlarınki, maden sodası içmekle üstesinden gelinebilecek hazım zorluklarından değil...
Bırakın hakim ya da avukat olmalarını, mahkeme salonlarında başörtülü sanık görmeye bile tahammülü olmayanların varlığı, malum.
Bu tahammül edememe meselesinin arka planı, oldukça karmaşık. Baktığınızda modern ve çağdaş gözüken birilerinin nasıl olup da insanların temel haklarından birisini yasaklamayı düşünebildikleri, künhüne kolay vakıf olunamayacak bir husus.
KUBBEDEKİ HOŞ SADA…
Başörtüsü konusunda Sağlar'ın yaptığı türden açıklamaların asıl dikkat çekici tarafı, CHP'nin bu hususta yürütmeye çalıştığı takiye faaliyetlerini kötü etkileyecek olması.
CHP Parti Meclisi'nde -hem de mesleği avukatlık olan- bir başörtülü üye varken, Sağlar'ın 'başörtülü hakimler' bahsini açması, normalde 'bir çuval inciri berbat etmek' olarak değerlendirilebilir.
Sağlar, bu sözleri CHP'nin çelik çekirdeğini teskin için söyledi belki de… Ancak bu durumda da görevinin bir tür gösteri olduğunu unuttuğunu ve içindekileri aktarma konusunda sınırları zorladığını hatta aştığını söylemek gerek.
Genelkurmay eski başkanlarından İlker Başbuğ da, 27 Mayıs ile alakalı sözleri ile mensup olduğu mahallenin CHP dışında bir iktidara tahammül edemeyeceğinin altını çizmiş oldu aslında.
Rahmetli Menderes erken seçim kararı alsaydı 27 Mayıs Darbesi olmayabilirdi derken, 1960'da erken seçim olsaydı CHP'nin kazanabileceği şeklindeki CIA raporuna atıfta bulunması, bunun göstergesi.
Bir faninin ulaşabileceği en yüksek makamlardan birisine ulaşmış birisi Başbuğ. İnsanımızın ekseriyetinin saygısını kazanacak davranışlarda bulunabilecekken, sadece kendi mahallesindekilerin alkışlarını hedeflemesi, üzücü…
İnsanların, gerçek aleme giderken arkalarında bırakacakları şeylerle ilgili değişik görüşlerinin olması, normal…
Ancak, demokrasi deyip yasakçılığa soyunanların, milletin seçtiklerine saygı duymayanların ve darbeleri kutsayanların kubbede hoş bir sadâ bırakmış olmayacakları, aşikar…
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bana arkadaşını söyle… (20.11.2024)
- Mızrak çuvala sığmıyor!.. (17.11.2024)
- Keşke satın alsalardı!.. (16.11.2024)
- Tencere dibin kara… (13.11.2024)
- Yürüyüşünü görelim… (10.11.2024)
- En azından ayıp!.. (09.11.2024)
- Anlamak çok mu zor?.. (06.11.2024)
- Köprüden önceki son çıkış… (03.11.2024)
- Yok öyle!.. (02.11.2024)
- Ne oldu şimdi?.. (30.10.2024)