Miladi 2021'e girmiş olduğumuza göre artık 21. Yüzyıl'da ciddi mesafeler almış olmamız gerek. Ancak geride kalan yılın son günlerinde CHP'li eski devlet ve kültür bakanlarından Fikri Sağlar'ın bazı sözleri, birilerinin hala 1930'larda kalmakta ısrarlı olduğunu gösterdi.
Katıldığı bir TV programında, "Sorun başörtüsü değil, sorun türbandır" sözleriyle söze başlayan Fikri Sağlar, "Türban irticai faaliyetlerin, şeriat isteyenlerin üniformasıdır. Başörtüsü yüzyıllar boyunca Anadolu'da bir geleneksel giysidir. Arada fark var" dedikten sonra şöyle devam ediyor:
"Yargılandığım zaman türbanlı bir hâkimin karşısına gittiğimde, benim haklarımı koruyacağı, adaleti yerine getirebileceği doğrultusunda kuşkum var."
'Nitekim de başıma geldi' diyen Sağlar'ın başına ne geldiğini bilmiyoruz. Ancak, başı açık bir hanım tarafından dile getirilse üzerinde durulabilecek böyle bir iddiayı Fikri Sağlar'ın gündeme getirmesi, şaşırtıcı.
Başörtülü hakimlerin kendisine başı açık olduğu için husumet duyacakları düşünülemeyeceğine göre, Fikri Sağlar'ın başörtülü hakimlerin adaleti uygulamaları konusundaki tereddüdü, oldukça garip.
Başörtülü hakimlerin özellikle de başörtü kullanmayan hanımları yargılarken tarafgir davranabileceklerini iddia etmeye çalışıyor, Sağlar.
Böylesi bir yaklaşımın, başörtülülerin de kendilerini yargılayan hakimlerin başörtüsüz olması halinde tereddüde düşebileceklerini herhalde bilir, Fikri Sağlar. Üstelik, hanımların büyük bir çoğunluğunun başörtü kullandığı bir ülkede yaşıyoruz...
Mahkemelerde görev yapan hakim hanımların başörtülü ya da başörtüsüz olmaları üzerinden adalet tartışması açmak, anlamsız.
Fikri Sağlar'ın, başörtüsü ve türban ayrımı yapma çabası, komik bile değil. Vaktiyle kültür bakanlığı da yapmış birisinin, yasakçı ve baskıcı zihniyetin özellikle 28 Şubat sürecinde kullandığı saçma bir argümana saplanması, üzücü.
Kılıçdaroğlu'nun bile tepkisini çekip, "Böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmiyor ve doğru bulmuyorum. Çağın neresindeyiz biz? Kişi başörtüsü takar takmaz. Bu onun tercihidir" dedirten Sağlar, artık çok geride kalan argümanlarla kendisini savunmuş.
ÜMİTSİZ VAKA...
AK Parti'nin 'demokrasiyi, özgürlükleri ve adaleti yok ederek, din kurallarıyla yönetilen şeriat devleti hedefine Türkiye'yi adım adım sürüklediğini' söylemiş, Sağlar. Bununla kalmayıp, 'yargıdaki militanlaşmanın hedefinin bu olduğu' iddiasıyla, "Siyasal islamcı AKP, demokrasiyi iktidara gelebilmek ve ardından da onu yok etmek için kullanmıştır." demiş...
CHP yönetimine başörtülü hanımlar alarak zevahiri kurtarmaya çalışan Kılıçdaroğlu, Sağlar'a feveranla, başörtülü hakimleri güya savunsa da, yasakçılığın CHP'nin genlerine kadar işlediğini gizlemesi mümkün değil.
2020'nin son günlerine Fikri Sağlar'ın saçmalamaları, 2021'in ilk günlerine de CHP zihniyetinde bir gazetenin akla ziyan değerlendirmeleri damga vurdu.
Sözcü isimli gazete '2020'nin torbasından felaket ve gözyaşı çıktı' manşeti ile 12 aydan örnekler verirken, Ayasofya açılışını da felaketler içinde saymış.
Yanlış anlaşıldıklarını söyleseler de, 'Yıllarca müze olarak hizmet veren Ayasofya Camii, 86 yıl sonra ibadete açıldı. Dünya tepki gösterdi.' değerlendirmesi, çok açık...
Zevahiri kurtarmak için yırtınsa da, çözüm bulabilmesi mümkün değil Kılıçdaroğlu'nun. CHP'deki problem genetik çünkü...
Kadınların yüzde 70'i başını örterken başörtülü hakimleri kötüleyip, milletimizi memnun eden Ayasofya'nın açılışını felaket olarak değerlendirmek, ancak genetik bir bozuklukla izah edilebilir...