Akajans, Tercüman, Akşam, Dünden Bugüne Tercüman, TV 8, Bugün, Takvim gibi ulusal basın organlarında muhabirlik, yazarlık ve yöneticilik; Flash TV, Kanal A, TV 8 ve TRT'de programlar yapan Emin Pazarcı'nın şahitliklerinin bir özeti, Kara Kutu…
Emin Pazarcı 'Kara Kutu'yu, 'Önce öldür, sonra ağla' bölümüyle açmaya başlıyor.
1970'de Ankara'da solcu arkadaşlarının vurduğu Mustafa Kuseyri'nin 'Ülkücüler tarafından katledildiği' iddiasının nasıl yıllarca kullanılıp, sol eller havada yapılan anma törenlerine alet edildiğinin hikayesi, 'Önce öldür, sonra ağla'.
1999'da 'Kimse kızmasın kendimi yazdım' kitabında olayın doğrularını anlatan Hasan Cemal'e ek olarak Doğan Avcıoğlu ve Cengiz Çandar gibi isimler de hikayenin ilginç ayrıntıları.
"Bildikleri, gördükleri hâlde gerçekleri yıllarca sakladılar. Toplumsal tepkiyi "düşman" olarak gördükleri çevrelere yüklemek için gerçekleri ters yüz ettiler… Yalan ve iftira üzerinden darbe kışkırtıcılığı yaptılar." diyor Pazarcı ve konuyu şöyle bağlıyor:
"O günlerin ajitasyon faaliyetlerini bugün de, "Algı Operasyonları" adı altında aynen yaşıyoruz. Gerçekler ters yüz ediliyor, olaylar çarpıtılıyor, "düşman" ilan edilen çevrelerin üzerine iftiralarla acımasızca saldırılar düzenleniyor..."
Turkuvaz Medya bünyesindeki Sahi Kitap'tan '40 Yıllık Birikimin Hikayesi / Kara Kutu / Bizzat Yaşadım, İlluzyonlara Karşı Gerçekleri Yazdım" ismiyle çıkan kitap, bir zamanlar medyada işlerin nasıl yürüdüğünü anlatıyor.
'4. Güç' denilen basının '1. Güç' olmaya niyetlendiği 80 ve 90'lı yıllarda, bu sektörde işlerin nasıl yürüdüğünü -hele de içeriden birisinden- öğrenmek, hakikaten önemli.
Medya ile siyaset arasındaki 'al gülüm ver gülüm' ilişkilerine olaylar üzerinden ışık tutan Kara Kutu, halen merak edilen bazı hususları da aydınlatıyor.
Hep aynı terane…
Abdi İpekçi'nin öldürülmesine değindiği 'Medyada dengeleri değiştiren cinayet' başlıklı bölümde, bu olay sonrası medyada el değiştirmelerin başlamasına işaret ediyor Pazarcı. Karacan ailesinin o dönemde Milliyet'i neden satmak zorunda kaldıklarını da oğul Ömer Karacan'ın ağzından aktarıyor:
"Abdi (İpekçi) Amca öldürülmüştü… Babamın (Ercüment Karacan) Milliyet'i satmasındaki en büyük neden ölüm korkusudur… Kim ölmek ister Bab-ı Ali sokaklarında?"
Haberi kutsal kabul eden bir anlayışın mensubu olan Pazarcı'nın 'İçinde haber olmayan gazete' başlığı altında, medyada 'her türlü ahlaki değerin ayaklar altına alındığı' 80 sonrası ile şahitlikleri de dikkat çekici.
Çıplak kadın fotoğraflarının altına uydurulan metinlerle güya gazete çıkaran ve bir sürü rezilliğe imza attıkları halde kendilerini başarılı gazeteci olarak tanıtmaya çalışanlar da halen aramızda.
Kara Kutu'da yer alan ilgi çekici hikayelerden birisi de SSK'yı zarara sokan bir yöneticinin, mahkeme sürerken Kılıçdaroğlu tarafından aynı göreve getirilmesini anlatan 'Kedi, ciğer ve Kılıçdaroğlu'.
'Hep aynı terane' başlıklı son bölümde 'istemezük' diyenlerin her gelişmeye karşı çıkışlarını alıntılarla aktarmış Pazarcı. Devrim otomobiline ve Boğaz köprüsüne karşı çıkanların yazdıklarının günümüzle paralelliği, ilginç. Aynı teraneler günümüzde de tekrarlanıyor yani…
İstemezük diyenlerle ilgili üç ihtimalden bahsetmiş Emin Pazarcı. Bunları kitaptan okursunuz. Ancak üçüne ek olarak dördüncü ihtimal de bunların yerli ve milli olmayışları…
30 bölümünde de dikkat çeken olaylar ve bunlardan alınacak dersleri anlatan Kara Kutu, elinize aldığınızda bitirmeden bırakmak istemeyeceğiniz bir kitap…