Penceresi önünde kavga edenleri ayırmak için inip, üşümeyeyim diye üzerine aldığı yorganı kaptırdıktan sonra eve dönen Nasrettin Hoca'nın, hanımının 'ne oldu' sorusuna verdiği, 'yorgan gitti, kavga bitti' cevabını hepimiz biliriz…
Etrafımızda devam eden ve çeşitli şekillerde bizi de etkileyen kavga, esasında bizim yorganımızla alakalı. Ülkemize yönelik dış saldırılar, milletimizin yorganında yani varlıklarında gözü olanlardan geliyor. İçteki destekçiler de kemik yalayıcılar!..
Bardağın boş tarafına bakıp, 'neyimiz var ki?..' diye soranlar göz ardı edilerek söylenmesi gereken şu: Millet olarak sahip olduğumuz imkanların bizim için oldukça fazla olduğunu düşünen çevreler, bunların önemlice bir kısmını ele geçirmek ve bizi tekrar dizlerimiz üzerinde sürünüp çare dilenir bir hale getirmek için çabalıyorlar…
18-20 yıl öncesine kadar vesayet odakları ve işbirlikçi rantiyenin desteğiyle kontrol altında tuttukları Türkiye'yi özleyenler, bunu yeniden gerçekleştirmek için canhıraş bir gayret içindeler.
Bazıları farkında değilmiş gibi yapsalar da eğitimde, sağlıkta, savunma sanayinde, bayındırlıkta ve birçok alanda ciddi mesafeler almış durumdayız. Bunun, ülkemiz imkanlarının dış ve iç rantiyeye kaptırılmadan milletimiz için harcanmasıyla sağlandığı da hepimizin malumu.
Sadece sağlık alanına baktığımızda, alınan mesafenin ne kadar baş döndürücü olduğunu görebiliriz. Daha 2000'lerde yerlerde sürünen sağlık sistemimiz şu anda belki de dünyanın en iyilerinden birisi konumunda.
Sadece varlıklarımızı değil, sağlanan istikrar ortamı sebebiyle potansiyel imkanları da harekete geçirebilen AK Parti iktidarları sayesinde, bütün sahalarda eskiye nispetle en az dört kat gelişmiş olduğumuz gerçeği, işin özeti.
Bu süreçte dahiyane bir şekilde devreye alınan 'Yap-İşlet-Devret' ve benzeri formülleri itibarsızlaştırmaya çalışanların, ülkemizi yönetenleri IMF'nin kapısını çalmaları için zorladıklarını da unutmamak gerek.
HADİ ORDAN!..
IMF'nin kapısını çalmanın ekonominin dizginini onlara bırakmayı gerektireceğini, artık çocuklar bile biliyor. Bunun da özellikle dar ve orta gelirli kesimler için felaket manasına geleceğini, yaşayarak tecrübe edenler halen aramızda, şükür.
Zırt pırt IMF lafı edenlerin derdi, insanımızın refah seviyesinin yükselmesi değil, rantiyenin kasasının dolması.
Yapılanı yeterli görmemek ve hep daha iyisini daha fazlasını istemek, insani bir haldir. Ancak yapılan her şeye mutlaka karşı çıkmak ve bu arada mesela sağlık alanında atılan adımlar için 'israf' iddialarında bulunmak, olacak iş değil. Hele de bütün dünyayı etkileyen bir salgın döneminde…
Dışarıdan ve içeriden mevcut iktidara saldıran ve 'Türkiye'nin sağlığa bu kadar yatırım yapmasının yanlış olduğunu' iddia edenler çok. Bunlar, açıkça ifade etmeseler de, bu imkanların dış ve iç rantiyece hortumlanması gerektiğini düşünüyorlar belli ki…
Vaktiyle haklı şikayetlere konu olan sağlık hizmetleri ile ilgili memnuniyet oranı nerdeyse zirve yapmış ve korona salgını da sağlıkla ilgili yatırımların ne kadar isabetli olduğunu doğrulamışken, 'israf' suçlamasında bulunmanın başka bir sebebi olamaz çünkü…
Bu ülkenin asli sahipleri olarak bizlerin herkesin gözünün önünde oynanmaya çalışılan tiyatroyu dikkatli bir şekilde izlememiz şart… Böylelikle, her kuruşu milletimiz için sarf edilen zenginliklerimize göz koyanların hilelerini fark edebilir ve kendilerine layıkıyla 'hadi oradan!' çekebiliriz…
Birilerinin yorganımızda gözü olduğunu, sakın unutmayalım…