SETA'nın gürültü ile karşılanan "Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları" raporu, öncelikle benzeri faaliyetleri olan ülkemizin de 'her şart altında Türkiye'nin tezlerini savunabilecek yerel elemanlar bulup bulamayacağı konusunu akla getiriyor.
ABD'li birisi, devletinin Suriye'de terör koridoru oluşturmaya çalışması ve teröristlere silah yardımı yapmasının yanlışlığını vurgulayabilir mi mesela!.. Buna, ABD'nin Türkiye'yi ekonomik olarak köşeye sıkıştırmak için yaptıklarını eleştirme cesareti bulup bulamayacağını da ekleyebilirsiniz.
Türkçe yayın yapan yabancı devlet kuruluşlarından ve buralarda görev alanlardan bahsederken, azıcık empati yapmanın kimseye zararı olmaz… Birileri, bize yönelik yayınlar yapan yabancı kuruluşlarda çalışanlara gösterilmesini bekledikleri hoşgörüyü, onların bizim yayınlarda çalışan-çalışacak kendi vatandaşlarına gösterip göstermeyecekleri üzerine biraz düşünmeli…
Türkiye'de uzantıları olan uluslararası medya kuruluşlarının, temsil ettikleri ülkelerin tezlerini savunmaları, normal bir durum. ABD'nin, Almanya'nın, Rusya'nın devlet destekli yayın organlarının Türkçe yayın yapıyoruz diye bizim tezlerimizi esas almalarını beklemek safdillik olur çünkü.
Ancak bu kuruluşlarda görev alan bizden isimlerin fikir ve kanaatlerinin, çalıştıkları kurumun ait olduğu devletlerin bakış açıları ile çakışması, en azından tuhaf. Muhalif olmak, anlaşılır bir şey. Ancak, muhalefet ederken de yerli ve milli olmaya dikkat etmek, herhalde önemli olmalı. 'Kimden yanasın?' sorusuna verilecek bir cevabı olmalı insanın.
OBJEKTİFLİK…
SETA'nın çalışmasındaki tespitler, söz konusu kuruluşların olaylara objektif yaklaşıp yaklaşmadıkları yani gazetecilik yapıp yapmadıkları ile ilgili. Örnek alınan olaylar üzerinden yapılan değerlendirmelere bakıldığında, devlet adına yayın yapan ilgili kuruluşların olup bitenlere objektif değil, ait oldukları devletin çıkarları penceresinden yaklaştıkları anlaşılıyor.
Türkiye ile arası iyi olan devletlere ait yayın organları daha ölçülü bir dil kullanırken, aramızda problem olan ülkelere ait yayın organlarının konulara tamamen eleştirel yaklaşmaları söz konusu.
Gürültü koparma eğiliminde olanların, eğer varsa raporda objektif olmayan değerlendirmelere odaklanmaları ve eleştirilerine bunları temel yapmaları beklenirdi.
Ancak dile getirilen hususların doğru olduğunu bildikleri için olsa gerek, itibarsızlaştırma yolu olarak bu kuruluşlarda görev yapan belli başlı kişilerin isimleri ve bazı temel özelliklerinin yer almasına yönelmişler.
Burada da akla gelen soru, kişilerin yazıları ve sosyal medya paylaşımlarından örneklerle yapılan kısa tanıtımların sahiplerini rahatsız edip etmediği. İnternette azıcık araştırılarak bulunabilecek yazı ve mesajlar zaten kamuoyuna açık olduğuna göre, bunların bir araya getirilmesinden gocunmak için bir sebep olmamalı.
"Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları" raporu, özellikle de son gelişmeler sebebiyle kamuoyunun merak ettiği bazı konulara cevap verecek güzel bir çalışma.
'İnternet andıcı' hatırlatılarak raporu itibarsızlaştırmak niyetiyle yapılan değerlendirmeler ve hele fişleme iddiaları, bildik bir üslubun sahne almasından başka şey değil.
Ülkemizi yolgeçen hanı olarak düşünen birileri, akıllarına gelen her şeyi yapabileceklerine inanıyor ve bu konularda en ufak bir eleştiriye bile tahammül edemiyorlar.
Yaptıkları doğru ise raporu baş tacı etmeleri ve eğer yanlış ise kendilerine bir çekidüzen vermeleri gerekir oysa…