'Ne yani Türkiye'ye mi saldıracaklar' dediği teröristler tarafından şehit edilen askerimizin cenaze töreninde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı, tabii ki kabul edilebilir bir şey değildir. Aslında yakın geçmişte başka partilerden ve AK Parti'den isimlere yapılan benzeri saldırıların da kabul edilemez olması gerekirdi… Yakın dönemde Ak Partili bakanlardan Taner Yıldız ve Bekir Bozdağ'a yönelik benzeri saldırıları makul karşılayan hatta alkışlayanların, Kılıçdaroğlu'na yönelik saldırı konusunda ortalığı velveleye vermeleri, şaşırtıcı değil.
Meseleye işlerine yarayıp yaramayacağı açısından bakanların, hasım kabul ettiklerine yönelik saldırıları çılgınca alkışlamaları, yeni bir durum da değil. Çifte standart olduğu açık olan bu tavrın özellikle de yakın tarihte hep karşımızda olduğunu biliyoruz.
Bunun için Tevfik Fikret'in 21 temmuz 1915'te Devleti ayakta tutmak için harici ve dahili düşmanları ile mücadele eden Sultan II. Abdülhamit'e başarısız bir suikast girişiminde bulunan Ermeni komitacılara hitaben yazdığı meşhur 'Bir Lâhza-i Teahhûr' başlıklı şiirinin tek bir mısraını hatırlamak bile yeterli:
"Ey şanlı avcı, damını (tuzağını) boşuna kurmadın!
Attın... fakat yazık ki, yazıklar ki vuramadın!" Günümüzde yaşananlara bakıldığında, dönemin padişahına yapılan ve 26 kişinin ölümüne, 58 kişinin yaralanmasına ve 20 kadar atın da telef olmasına sebep olan saldırıyı adeta yücelten bu anlayışın halen devam ettiğini anlamak, zor değil.
Yine de Kılıçdaroğlu'nun, 'ne yani Türkiye'ye mi saldıracaklar' dediği teröristler tarafından şehit edilen askerimizin cenaze töreninde istenmediğinin, hukuk içinde kalan başka yollarla kendisine anlatılması daha uygun olurdu.
MEŞRUİYET ARAYIŞI…
Böylelikle, bir türlü açıkça itiraf edilmese de terör örgütünün siyasi uzantısıyla CHP arasında yapılan ittifakın gözden kaçmadığı mesajı yerini bulabilir ve muhtemelen böylesi bir olayı bekleyenlerin ellerine de koz verilmemiş olurdu.
Terör örgütünün uzantısı siyasi hareketle yaptığı ittifakı belli ölçüde meşrulaştırmanın yollarından birisi olarak, Kılıçdaroğlu'nun şehit cenazelerindeki tepkiler üzerinden mağduriyet havası oluşturmak isteyip istemediğini bilmiyoruz. Ancak Ankara'daki olayın cereyan tarzı ister istemez bu ihtimali akla getiriyor.
Başta Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları olmak üzere CHP kanadının olaydan sonraki tavırlarının, normal şartlar altında 'bu kadar da olmaz' denilebilecek bu ihtimali mantıklı bir hale getirdiğini hatırlatmakta de fayda var.
Vaktiyle başkalarına yapılan benzer saldırıları ve mesela Taner Yıldız ve Bekir Bozdağ'a yapılmış olanı nerdeyse açıktan alkışlamış olanların, Kılıçdaroğlu vesilesi ile heyheylenmeleri, CHP'deki bazılarının zihniyeti açısından normal. Bu kesimlerin çifte standartlarını her daim gösterecekleri konusunda kimsenin şüphesi yoktu zaten.
Kılıçdaroğlu'nun istenmediğini bile bile ve önceden haber vermesi gereken makamlara haber vermeden gitmiş olduğu şehit cenazesinde yaşananların, ilgililer açısından bundan sonrası için ciddi bir uyarı olması gerektiğini hatırlatmaya gerek yok.
Akkuzulu köyünde yaşananlarla ilgili olarak hukuk devletinin yapması gerekenlerin yapıldığı, malum. İlgililerin açıklamaları sayesinde CHP'nin olup biteni kendi lehine kullanmak için yaptığı atakların boşa çıkarıldığı da… Güya 'içerden' gözükerek, fırsattan istifade AK Parti'ye çakmaya çalışanlara objektif olmalarını hatırlatmaya pek gerek yok. Onların objektifleri CHP'lilerinkinden bile daha bulanık çünkü…