Gençler pek bilmezler, eskiden dini bayramlarda gazeteler yayınlarına ara verirler ve cemiyetler aracılığıyla Ramazan Bayramı'nda iki, Kurban Bayramı'nda da üç gün 'Bayram Gazetesi' çıkartılırdı.
1940'larda başlayan ve hukuki altyapısı da olan Bayram Gazetesi geleneği 1992'de AYM'nin de işe karışmasıyla sona erdirildi ve bundan sonra gazeteler bayramlarda da yayınlanmaya başladı.
Ortaklaşa çıkarılan Bayram Gazetesi sayesinde, basın çalışanlarının büyük bir kesimi de bayramlarda tatil yapabilmeleri hoş bir durumdu. Cemiyetler tarafından çıkarılan bu gazetelerin, diğer gazetelere göre biraz daha ortada olması ve tartışmalı konulara girmemesi de, bayramların havasına daha uygundu belki de.
Bugün Ramazan Bayramı'nın ikinci günü ve 24 Haziran seçimleri ile ilgili kampanya döneminin nispeten sakin günlerinden birisi. Şimdilerde Bayram Gazetesi de olmadığına göre, bu yazıyı Bayram tadında yazmaya çalışmakta fayda var.
Ramazan Bayramı'nda geride bıraktığımız günlerin muhasebesini yapacak olursak, öncelikle bir ay boyunca hemen ulaşabileceğimiz halde canımızın istediği şeylere el sürmeme konusundaki kararlı duruşumuz akla gelir herhalde.
Yeme içme ve çeşitli alışkanlıklarımızdan, bizi Yaratan rabbimizin emri gereği uzak kalabilmek, insan olarak gerektiğinde ne kadar sabırlı ve kararlı olabileceğimizi kavrayabilmemiz açısından önemli bir kazanç…
Diğer ibadetlerin ahiretteki karşılıkları konusunda belirli ölçüde bilgi sahibi olabiliriz. Ama, emirlerine uyarak yaptığımız oruç ibadetinin karşılığının bizzat Cenab-ı Hakk tarafından tayin edileceği şeklindeki müjde, Ramazan'ın belki de en güzel yönlerinden birisi.
Ancak manevi yönü dışında oruç ibadetinin bize kazandırdıkları konusunda ortaya çıkan yeni bilgiler de, ne kadar doğru bir iş yaptığımızın göstergelerinden. Özellikle yaz aylarında 16-17 saat civarında aç ve susuz kalmamız sayesinde vücudun kanser ihtimali taşıyan hücreleri yok ettiği şeklindeki bilgi, bunlardan birisi mesela.
Mizahın nezih olanı…
Gerek ibadet yoğunluğu ve gerekse de açlık, susuzluk ve uykusuzluktan kaynaklanan yorgunluk sebebiyle zor bir ay olsa da, Ramazan'la ilgili güzel fıkralar da vardır.
İlk bakışta çok kolaymış gibi gözükse de, mizahın özellikle de nezih olanı zordur. Ramazan akşamlarındaki sohbetlerin nezih olan mizah konusundaki katkıları, bu açıdan önemlidir.
Nasrettin Hoca'ya izafe edilen bir fıkra şöyledir mesela: Bayram sohbeti sırasında birileri 'Ramazan'ın çabucak bitip gitmesinden duydukları üzüntü'den bahsedince, dayanamayan Hoca 'Ramazan'ın gittiğine üzüldüğünüzü söylüyor, ama gittiği için sevincinizden üç gün bayram ediyorsunuz' der.
Konuşmanın devamında, topluluktan birisi, 'Ramazan gitti, ama gereği gibi memnun edebildik mi acaba' deyince de Hoca şunları söyler: 'Merak etme, kesinlikle memnun olmuştur. Memnun olmasa, her sene 10 gün önce gelir miydi hiç!..'
Bağcılar Belediyesi Ramazan etkinlik alanında Erzurumlular Derneği çadırında kendisi de Erzurumlu olan İsfalt Genel Müdürü Ahmet Ağırman'ın anlattığı bir fıkra var ki -kendisinin ve hemşehrilerinin hoşgörüleriyle-, aktarmaya değer.
Kendisine 'Erzurum'un kaç düşmanı vardır' diye sorulan Erzurumlu saymaya başlamış: 'Bir Urus, iki Kış, üç Ramazan…' En zorlusu hangisi denince de şöyle cevap vermiş: 'En kötüsü Uruslar… Ama onlar hiç değilse 70-80 senede bir geliyor. Değer ikisi ise her sene!..'
Nice Ramazanlarda ve bayramlarda buluşabilmek ümidiyle Bayramınızı tekrar tebrik ediyorum…