'Başkan yüzme bilmiyor' fıkrasını bilirsiniz. Ne yaparsa yapsın eleştirilerden kurtulamayan bir başkan, medyamensuplarını davet ettiği birpiknikte suyun üzerinde yürür ve onlara, 'hadi bakalım, bu yaptığımda eleştirecek bir şey bulun da görelim bakalım' der.
Suyun üzerinde yürüme başarısını gösteren başkan, herhangi bir şekilde eleştirilemeyeceği rahatlığıyla ertesi günkü gazetelere baktığında, hemen tamamının şu başlığı attıklarını görür: 'Başkanyüzme bilmiyor!..'
İflah olmaz bir şekilde Cumhurbaşkanı Recep TayyipErdoğan ve AK Parti iktidarı karşıtıolan bazı çevreler ekonomimizinçök kötü durumda olduğukanaatindeler. O kadar ki onlara göre battık, batıyoruz ya da batmak üzereyiz.
Tam olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti iktidarı karşıtı olmasalar da çeşitli sebeplerle memnuniyetsiz olan bazı çevreler ise, aslında son dereceparlak gözüken ekonomik tablonunpek de gösterildiği gibi olmadığını ispatlama gayretinde.
7 Şubat, Gezi Olayları, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz'un ne olduğu ve niçin bu tür girişimlerle karşı karşıya kaldığımız hususunda bahsini ettiğimiz bu iki grup arasında bazı farklılıklar olsa da, atlatılanbu badirelerin ekonomiye olumsuzetkilerini kaale almama konusunda müttefikler.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleştirilen "11.
Kalkınma Planı Tanıtım Toplantısı"nda açıkladığı rakamlar, nereden nereyegeldiğimizi gösteren en derli toplu verilerdi. "Kişi başına milli gelirimizi 3 bin500 dolar seviyelerinden 11 bindolar seviyesine ulaştırmış olmamızgerçekten tarihi bir başarıdır. Burayadurup dururken gelmedik, bir gayretlegeldik", konuşmanın belki de en önemlicümlelerinden birisiydi.
İHTİŞAM MI, SEFALET Mİ!..
Cumhurbaşkanımızın söylediklerinden bazılarını hatırlatalım: 2002 yılında 236 milyar dolarolan milli gelirin, 2016 yılında 863milyar dolara çıkarılması... Son 10yılda sağlanan 8,3 milyon ilave istihdam...
2002 yılında yüzde 11,3 olan bütçe açığının milli gelire oranının 2017'de yüzde 1,5 seviyesine düşürülmesi... 2002'de milli gelire oranı yüzde14,4 olan faiz giderlerinin, 2017yılında yüzde 1,8'e gerilemesi...
2002 yılında yüzde 72'ye ulaşan kamu borç stokunun milli gelire oranının 2016'da yüzde 28'e kadar düşürülmesi ve bu konuda Avrupa'nın en iyi ülkeleri arasına girilmesi... 2002'de 36 milyar dolar olanihracatın, 2017'de 157 milyar dolarıaşması...
2002'de 17 milyar liralık kamu yatırımı yapılırken, bu rakamın 7 kat artırarak, 2017'de 128 milyar liraya çıkarılması...
Kamu-özel iş birliği ile 1986'dan 2002'ye kadar 11,4 milyar dolarlık 67 proje uygulanabilirken, 2002'dengünümüze kadar 50,6 milyardolarlık 158 projenin hayatageçirilmesi...
79 senede yapılan toplam 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol ağı uzunluğunun, 2002'den sonraki 15 senede 26 bin kilometreye ulaştırılması...
2002'de olmayan Yüksek Hızlı Tren (YHT) hatlarının 2017'de bin 213 kilometreye, 2002'de 26 olan havalimanı sayısının 55'e çıkarılması...
2002'de toplamda 66 savunma projesini yaklaşık yüzde 20 yerlilik oranıyla yürüten Türkiye'nin, 2017'de600 savunma projesini yüzde 65'inüzerinde yerlilik oranıyla sürdürürhale gelmesi...
Liste uzayıp gidiyor...
Bunlar ve diğerleri, nereden nereyegeldiğimizin en açık göstergeleri.
Ve böyle gidebilirsek nerelere ulaşabileceğimizin de müjdeleri...
Ancak, birileri bu tablonun pek iç açıcı olmadığını düşünürlerken, başka birileri de durumun tam bir çöküşü gösterdiğini ileri sürebiliyorlar...
Ne dersiniz?.. Durum tam daşu başkan fıkrasında olduğu gibideğil mi?..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.