Hadi çıkalım biraz… Sokaklara… Meydanlara.. Caddelere…
Ne siyasi parti binasında sayılan banknotlar…
Ne yurt dışına kaçan anne ile oğlu…
Ne İsrail'in katliamları, ne Irak ve Suriye sınırındaki terör tehdidi.
İlk iki madde dışında ne çok meşgul etti değil mi ülkemizi bu meseleler…
Yakından takip ettik, üzüldük, kahrolduk. Umutsuzluğa kapıldığımız anlar bile oldu.
Ama dedik ya… Çıkalım dışarıya, ne televizyon açalım, ne elimizdeki telefondan dünyada ne olup ne bitiyor öğrenmeyelim, bilmeyelim...
Umurumuzda olmasın…
Umurumuzda olmasın…
Gerçekten umurumuzda olmaması mümkün mü?
Acıları, tehditleri, ölümleri savaşları bilmezsen daha çok mu mutlu oluruz…
Hadi geçelim kendimizi…
Soruyu bir de şöyle soralım bakalım…
Ülkemizde ve dünyamızda olup bitenlere karşı duyarsız kalan bir kitle var mı?
Tepkisiz, etkisiz, fikirsiz…
Mesela Gazze…
45 kilometrekare bir yer düşünün…
İstanbul'un Ümraniye ilçesini bilirsiniz…
İşte öyle bir yerleşim yeri kadar…
Aylardır katliam yaşanıyor.
Savaşın en kötü, en çirkin hali hem de…
Siviller, kadınlar, çocuklar, bebekler…
Söylemesi de yazması da zor…
İnsanlığın, insan olanın utanacağı türden bir soykırım…
İlk günkü reaksiyon yerindeydi aslında…
Sonra…
Haftalar geçtikçe bu tepki azaldı, söndü…
Türkiye hariç…
Anadolu'da bir tabir vardır…
Eli böğründe beklemek…
İslam coğrafyası eli böğründe (ne bekliyorsa) kaldı…
Haftalardır…
Zulme sessiz kalan…
Neyse... Şimdilik bekleyelim…
O ünlü sözü sonra tamamlarız.
Tabi ki her ölüm acısı ağırdır...
Bir misal daha var önümüzde…
Bugünlerde gündemde "zengin bir bebenin", çarptığı kişinin ölümüne sebep olduktan sonra kaçması var…
Hem de annesiyle…
O'nu adalete teslim etmek yerine…
Anne ile oğlunun ilk uçakla yurt dışına kaçışları, günlerdir medyada…
Anne yazar-mış...
Kitapları var-mış…
Belli ki varlıklı, okumuş insanlar.
Ama eğitimi, cemiyetteki konumu, insanın "aslını" değiştirmiyor demek ki…
"Annelik böyle işte, evladını koruyor" diyenler oldu.
29 yaşındaki bir insanın asfaltta dakikalarca can çekişmesine kayıtsız kaldılar…
O da bir evlattı halbuki…
Vicdanlı biri için bu "kayıtsızlık" çok acı gelmiyor mu?
Bu olay rahmetli Münir Özkul'un başrolünü oynadığı "Aile Şerefi" sinema filmini hatırlatmıyor mu size?
Zengin aile çocuğu Oktay, fakir ama gururlu ailenin küçük oğluna çarpar.
Çocuk sakat kalır.
Oktay: Birini öldürdüm baba…
Baba Fehmi Bey: Kendine gel. Korkma ben senin yanındayım.
Oktay: Ne olur, kurtar baba.
Baba Feymi Bey: Oğluma hiç kimse bir şey yapamaz. Seni hemen Avrupa'ya kaçıracağım, bir süre ortalarda görünmezsin.
Filmde diyaloglar aynen böyle…
Gerçek hayat ise film değil maalesef…
Hiç mutlu bitmiyor.
Biz ne ara bu kadar duyarsız, kayıtsız olduk…
Toplumu bu hale getiren nedenleri, neler tetikledi?
Başta da dedik ya...
Hadi çıkalım dışarı…
Ramazan'dayız…
Secdemizde ağlayalım...
El açıp dua edelim hem kefensiz yatan bebelere,
hem asfaltta can çekişen bedenlere…