Son üç günde gerçekleşen bir röportaj ve bir konuşma dünya siyasetinin nereye gittiği hususunda alarm zillerini çaldırıyor.
Röportaj, Rus lider Putin'in Amerikan gazeteci T. Carlson ile yaptığı iki saatlik görüşmeydi.
Konuşma ise, BM Genel Sekreteri Guterres'in Genel Kurul'da "dünyamızın bir kaos çağına girdiğine" dair ilanıydı.
Putin'in açıklamaları çok kutuplu dünyadaki güç rekabeti ile Batı-Rusya çatışmasının ne kadar ciddi bir geçmişe sahip olduğunu gösterirken Guterres'in sözleri iklimden İsrail'in Gazze işgaline kadar bugünün dünyasının sorunlarının çözülemez durumuna işaret ediyordu.
Her ikisinin açıklamaları aslında birbirini tamamlıyor: mevcut uluslararası sistem kaosa sürüklenirken düzen kurabilecek güçler birbiriyle çekişme halinde ve bu yakın gelecekte daha da hızlanabilir.
Önce Putin'in mülakatı ile başlayalım.
***
Ukrayna diye bir devletin olmadığını tarihi referanslarla anlatan Putin, bir anlamda Doğu Avrupa'daki mevcut sınırları sorgulayan argümanlar sundu:
-II. Dünya Savaşından sonra Ukrayna; Rusya, Polonya, Macaristan ve Romanya'ya ait toprakların bir araya getirilmesiyle oluştu. Ukrayna Stalin'in iradesine göre şekillendirilen suni bir devlettir.
- Doğuya doğru genişlemeyeceği sözü verilmesine rağmen NATO 1991'den sonra beş kez genişledi. Batı, Rusya'yı kandırdı.
-ABD Başkanları ile Batı ve Rusya arasındaki anlaşmazlıkları çözecek girişimlerde bulundum ancak her seferinde önerilerim reddedildi.
-Rusya'nın NATO'ya katılımı fikrini önerdim ancak eski ABD Başkanı Clinton ve ekibi reddetti.
- Ukrayna'daki çatışmayı bu ülkede yaşanan CIA destekli darbe körükledi. Ukrayna yönetimi savaşı 2014'te başlattı.
- Ukrayna ile husumeti İstanbul'da 1,5 yıl önce bitirebilirdik. Fakat Britanya'nın eski başbakanı Boris Johnson bozdu.
- Kiev'den askerlerimizi geri çeker çekmez Ukraynalı müzakereciler İstanbul'da varılan tüm anlaşmaları derhal çöpe attılar.
-ABD'nin uyguladığı yaptırım araçları işe yaramıyor. Batı, Rusya'yı yenemeyeceğini anlamalı.
Putin'in mülakatının ana fikri Rusya'nın (ve Çin'in) saldırgan emeller taşımadığı aksine ABD liderliğindeki Batı'nın NATO'yu genişleterek ve doları silah olarak kullanarak uluslararası düzendeki sorunları ürettiği.
Rus aklının gerisinde Batı'nın Rusya'yı, Sovyetler Birliği gibi, yeni bir dağılmaya götürme niyeti taşıdığı var.
Kremlin'e göre, Ukrayna ve Gürcistan'da yaşananlar, hatta Arap isyanları bu niyetin göstergeleriydi.
***
Ukrayna'daki savaş ve İsrail'in Gazze'deki katliamları ile BM sisteminin işlevsiz kaldığını en iyi gören bir isim olarak Guterres bir anlamda tarihe not düşüyor.
Guterres, Güvenlik Konseyi'nin "jeopolitik farklılıklar nedeniyle kilitlendiğini" ve bu seferki bölünmeden kaynaklanan mevcut "işlevsizliğin daha derin ve tehlikeli" olduğunu söylerken çarpıcı bir uyarıda bulunuyor.
Yine Guterres, Soğuk Savaş döneminin aksine bugünün çok kutuplu dünyasında süper güçlerin ilişkilerinin yönetilmesine yardımcı olacak mekanizmaların olmadığını vurguluyor.
Sonuçları ise nükleer silahların yayılması ve "tam bir cezasızlıkla birlikte tehlikeli ve öngörülemez bir kanunsuzluk."
Bu son hususun en çarpıcı örneği İsrail'in saldırganlığı karşısındaki Batı'nın sessizliği hatta bütün değer iddialarını geçersiz kılacak şekilde katliamlara verdiği koşulsuz destek.
***
Kuşkusuz Putin ve Guterres'in dikkat çektiği çok kutupluluk hali dünyamızı "kaos çağına" sokmak zorunda değil.
Ancak büyük güç kapışmalarının vekalet çatışmalarına dönmesi, derinleşen güvensizlik hissi, yıkıcı teknolojik rekabet, uluslararası normların ve mekanizmaların en çok da bunların propagandasını yapanlar tarafından yok sayılması ne yazık ki "kaos çağına" gidişin alametleri.
ABD, uzun süredir kendi lehine işleyen liberal düzeni korumaktan vazgeçerek dar milli çıkarlarına odaklandı.
Çin bir düzen kurabilecek norma, iddiaya ve kapasiteye sahip değil.
AB kendi güvenliği için bile ABD'ye muhtaç.
Putin mülakatının en çok vurgu yaptığı şey "biz değil onlar saldırgan" iddiasıydıysa da Rusya'nın Avrupa güvenliğini tehdit etmediğini anlatması imkânsız.
Hindistan ve diğer yükselen güçler ise gelen dünyanın kaosundan kendilerini korumaya çalışmak ile meşgul.
Son on yılda derinleşen küresel ve bölgesel kaosunun meydan okumaları ile uğraşan bir ülke olarak Türkiye, hızla gelen tehlikelerin farkında.
Bunun için Ankara uzun süredir "dünya beşten büyüktür" ve "daha adil dünya mümkün" çağrılarını yapmak ile kalmıyor.
Çevresindeki bölgelerde istikrar ve düzen sağlayıcı bir rol üstlenmeye çalışıyor.