Bu yılı maalesef 7 Ekim'de yeniden başlayan İsrail-Filistin çatışmasında ateşkese ulaşamadan ve Kuzey Irak'ta verdiğimiz 12 şehidin acı hatıraları ile uğurluyoruz. 2023'te ABD ve diğer Batılı ülkelerin İsrail katliamlarına verdiği desteğin "BM, uluslararası düzen, değer ve norm" gibi kavramları altüst eden ve uluslararası toplumun vicdanında derin yaralar açan olaylara tanıklık ettik. İki yıl önce koronavirüs salgınının gündemimize taşıdığı büyük güç rekabeti geçen yıl Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile hızlanmıştı. İsrail'in Gazze işgali uluslararası hukukun tabutuna bir çivi daha çakarken bize dünyamızın yeni çatışmalara kolaylıkla sürüklenebileceğini gösterdi. Yemen krizi ABD ve İsrail'in İran ve vekilleri ile bölgesel bir çatışmaya gitme riskini hatırlatıyor.
***
Toprak işgali temelindeki geleneksel savaşlar ve BM kurumlarının tabiriyle İsrail'in Filistinlilere uyguladığı "soykırım" eski dünyanın çatışma ve vahşetlerinin bizi terk etmediğini gösterdi. Ancak yine bu yıl bilgi teknolojilerindeki hızı ve yapay zekânın hayatımızı yaygın şekilde etkilemeye başlamasını konuşmamız aslında melezhibrit bir döneme geçtiğimize işaret ediyor. Gramsci'nin yüz yıl önce ifade ettiği gibi "eskinin yok olduğu, yeninin ise bir türlü doğamadığı" yıllarda yaşıyoruz. Küresel belirsizliklerin ve endişelerin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Büyük güçlerin etki alanları ve kabiliyetleri giderek sorgulanıyor. Yükselen bölgesel güçler ise uluslararası sistemdeki boşlukları giderebilecek ve krizleri çözebilecek kapasiteye ulaşabilmekten uzak.
***
2024 yılında dünya nüfusunun yarısını (4 milyar) kapsayan ülkede seçimler gerçekleştirilecek: ABD, Rusya, Hindistan, İngiltere, Tayvan ve Bangladeş gibi. Özellikle ABD ve Tayvan seçimlerinin küresel dinamikleri etkileme ve jeopolitik değişimlere yol açma potansiyeli var. ABD'de Cumhuriyetçi bir başkanın (hele Trump'ın) seçilmesi durumunda Rusya- Ukrayna ve İsrail-Filistin çatışmaları yeni evrelere geçecektir. ABD, Hint-Pasifik'te Çin'i çevrelerken; Çin, Tayvan'ın ana kıtaya katılımı hedefini açıklamaktan çekinmiyor. Ukrayna savaşı iki tarafın da ilerleme kaydedemediği bir dengeye sıkıştı. Gazze krizi Rusya'yı rahatlatırken Ukrayna'ya ABD ve AB'nin verdiği desteğin azalma ihtimali yükseliyor. Bu Rusya'nın lehine sonuç doğuracakken Ukrayna ve AB'nin başının çaresine bakma durumuna düşmesi demek.
***
Ukrayna savaşında mevcut sıkışmanın bir taraf lehine bozulması Türkiye'nin Avrupa güvenlik mimarisi ve stratejik otonomisi için öneminin görülmesine katkı sağlayabilir. Yine de aşırı sağın yükselişi 2024'teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Avrupa'nın (içe kapanma anlamında) geleceğini belirleyecek bir rol oynayabilir. Bu da zaten stratejik körlük ve lider krizi yaşayan AB'nin daha miyop bir konuma sürüklenmesi demek. İngiltere'yi kaybetmiş ve Rusya ile savaş halinde olan AB'nin Türkiye ile sağlıklı bir ilişkiyi işler kılamaması küresel güç yarışında gerçek bir oyuncu olma şansını reddetmek anlamına gelir.
7 Ekim sonrası süreç iki devletli çözüm hayata geçirilmedikçe Ortadoğu'da normalleşmenin sekteye uğrayacağını gösteriyor. Netanyahu hükümetinin hukuk tanımaz saldırganlığı, Hamas'ı yok etme hedefi ve "yedi meydanda savaşıyoruz" söylemi mevcut krizin bölgesel çatışmaları tetikleme potansiyeline işaret ediyor. Çatışmanın Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve İran'a yayılması ihtimali ABD'nin Ortadoğu'ya daha fazla angaje olmasını getirebilir. İran'ın nükleer silaha ulaşması da bölgede nükleer silahlanma yarışını tetikleyebilir. Bu ihtimaller 2024'te Ortadoğu'yu hem işbirliği arayışlarının hem de yeni rekabet/ çatışma risklerinin beklediğini düşündürüyor. Yarın 2023 ve 2024 değerlendirmelerine Türk dış politikası bağlamında devam edelim.