Geçen hafta sonu dünyanın diplomasi gündeminde Yeni Delhi'de gerçekleşen "Tek Yeryüzü, Tek Aile, Tek Gelecek" temalı G20 Zirvesi vardı. Çin ve Rus devlet başkanları Şi ve Putin'in katılmadığı zirveden ilk defa ortak bildiri çıkmaması ihtimali söz konusuydu. Bu, "Küresel Güney'in sesi" olmaya çalışan Hindistan ve seçimlere hazırlanan Başbakan Modi için açık bir başarısızlık olurdu.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın ziyaretine katılan basın mensuplarından birisi olarak Modi'nin G20 Zirvesi'ni seçim kampanyasına çevirdiğine şahit oldum. Tüm caddeler çok sayıda Modi fotoğraflı billboardlarla doluydu. Uluslararası ekonomik işbirliği için merkezi bir forum olan G20 zirveleri aynı zamanda
jeopolitik rekabetlerin de sahnesi. ABD ve diğer Batı ülkeleri Çin'i dengelemek için destek verdikleri Hindistan'a ortak bildiri yayımlanmaması başarısızlığını yaşatmadılar. Hint diplomatları da iyi performans gösterdiler elbette.
Afrika Birliği, AB gibi G20'nin daimi üyesi oldu. Ortak bildiride Ukrayna işgali sebebiyle
Rusya açıktan kınanmadı, BM kararlarına atıfla yetinildi. Ukrayna'nın toprak bütünlüğü vurgulanırken Rusya'nın nükleer silah kullanma tehdidi eleştirildi. Ayrıca, Karadeniz Tahıl Koridoru gayretinden dolayı
Türkiye'ye teşekkür edilirken Rusya ve Ukrayna'dan tahıl, gıda maddeleri ve gübre sevkiyatının derhal ve engelsiz bir şekilde sağlanması çağrısında bulunuldu.
***
Yeni Delhi Zirvesi'nde öne çıkan bir diğer husus,
Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru oldu. Çin'in "Kuşak Yol" projesine alternatif olarak görülen bu demir-deniz ve karayolu koridoru, ABD ve Batı'nın
Pekin'i sınırlandırma çabası olarak okundu. Ancak bu koridora hangi ülkenin ne kadar yatırım yapacağı henüz belli değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeni Delhi dönüşü uçakta gazetecilerin sorduğu sorulara verdiği cevapta bu yeni projeye dair Ankara'nın yaklaşımını netleştirdi: "Biz jeostratejik konumumuz itibarıyla dünyadaki bütün koridorlarla ilgili gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Kuşak ve yol girişimi konusunda Çin mesafe aldı, devam ediyor. Biliyorsunuz bizim de Çin'in attığı bu adıma yönelik aldığımız mesafe var. Yani Marmaray'a varıncaya kadar hepsi o projenin, planın içinde...
Türkiye'siz bir koridor olmaz. Türkiye, önemli
bir üretim ve ticaret üssü. Doğudan Batı'ya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda. Bu süreçte bizim çok önemsediğimiz bir adım ise Körfez'in bizimle beraber attığı adım.
Irak, Katar, Abu Dabi üzerinden, Türkiye üzerinden Avrupa'ya giden bir yoldan, bir koridordan bahsediyoruz."
Bu cümleler Ankara'nın
son dönemde giderek öne
çıkan büyük güç rekabetinde
kendisini nasıl konumlandırdığını
gösteriyor. Türkiye,
çok kutupluluğu bir gerçeklik
olarak kabul ediyor. Mevcut uluslararası sistemi eleştiriyor ve BM reformunu ısrarla savunuyor. Ne küresel kuzey-küresel güney gerilimini ne de büyük güçler arasında çekişmeyi doğru buluyor. Kendi stratejik otonomisine sahip çıkarak hem büyük hem de orta ölçekli ülkelerle kazan-kazan anlayışıyla işbirliği modelleri geliştiriyor. Tahıl koridorunun Erdoğan'ın lider diplomasisi başarısı olması tesadüf değil.
***
Erdoğan'ın mülakatında G20 zirvesinde birçok liderin tahıl koridoru gayretine devam etmesini istediklerini ve kendisinin de Afrika ülkelerine gönderilecek 1 milyon tahılın artırılması için çalıştığını söylemesi önemliydi. Ayrıca, Güney Kore Cumhurbaşkanı'yla üçüncü nükleer santrali konuşması da dikkat çekti. Türkiye'nin enerjide merkez olma iddiasına dair söyledikleri de...
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile yaptığı görüşmeye dair açıklamaları ise Ankara ile Kahire arasındaki normalleşme sürecini yakın işbirliğine çıkarma iradesi taşıyordu.
Ticareti iki katına çıkarma, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'ni yeniden canlandırma ve bölgesel
meselelerde işbirliği gibi. BAE ve Suudi Arabistan ile stratejik ortaklığa giden normalleşmenin Kahire ile de yeni bir yola girmesi mümkün. Uluslararası güç dengelerindeki değişim hızlanırken Kahire'nin elini çabuk tutması gerektiği görüşündeyim.