Muhalefetin krizinin sorumlusu Erdoğan mı?
***
Muhalefetin krizini daha kritik hale getiren şey, seçimlerden zaferle çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 28 Mayıs akşamı Mart 2024 yerel seçim hazırlıklarına başlamasıdır. Seçimlerden "ders alma" ve "yenilenme" konusunda da Erdoğan'ın muhalefetin önüne geçmesi CHP'ye akıl veren yorumcularda alarm zillerini çalıyor. Bazıları liderlik sorununa dikkat çekerek Kılıçdaroğlu'nun gitmesini ve İmamoğlu'nun gelmesini istiyor, bazıları ise ideolojik değişimi öneriyor. Bu yorumcular bu yolla hem yerel seçimleri kaybetme riskini vurguluyorlar hem de yeni bir kavramlaştırma ile uyarılar yaparak muhalefeti toparlama çalışıyorlar: "Muhalefetsiz otoriterlik." Muhalefet bloğunun ve adayı Kılıçdaroğlu'nun yenilgisine önemli katkıları olan bu akademisyenlerin/gazetecilerin daha önce iktidarı eleştirmek için kullandıkları kavram "seçimli otoriterlik" idi. Şimdi yeni icat ettikleri "muhalefetsiz otoriterlik" kavramı ile muhalefete yön vermeye çalışıyorlar. Nitekim "değişim" sözcüğünü kendisine bayrak edinen İmamoğlu, bu kavramı siyasi kendi siyaseti için kullanışlı söyleme çevirmeye yöneldi: "Bugün içinde olduğumuz tablo sadece bir seçim yenilgisi tablosu değildir. Çaresizlik ve ümitsizlik Türkiye'yi giderek muhalefetsiz bir otoriterliğe doğru sürüklediğini hep birlikte görmek zorundayız."***
"Değişmedikçe toplumla aramızı açıyoruz" veya "yerel seçimleri kaybederiz" söylemlerini anlayabiliyorum. Neticede muhalefetin canlı olması demokrasimizin selameti için çok önemli. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması ve Kılıçdaroğlu'nun yüzde 48 alması da başa baş bir seçimin gerçekleştiğini gösterir. Hatta çevremizdeki ülkelerin Türkiye'deki seçimlerin rekabetini, katılım oranını ve sert söylemlere rağmen güvenli şekilde yapılmasını takdir ile karşıladıklarını gördük. Kazanacağına fazlasıyla kendini ve seçmenini inandıran muhalefetin yenilgi üzerine düşünmesi ve entelektüel canlılık göstermesi de demokrasimiz için değerli. Ancak önceki "seçimli otoriterlik" sloganı ile yaptıkları temel hatayı bu defa "muhalefetsiz otoriterlik" söylemi ile yapıyorlar. Erdoğan'ın başarısının sebeplerini doğru analiz edemiyorlar. Farklı ideolojik ve siyasi eğilimlere sahip muhalefet partilerinin bir araya gelmelerine rağmen seçmeni ikna edecek ortak vizyon ve sinerji üretemediğini görmezden geliyorlar.Bence muhalefete yol gösterenler de tıpkı CHP ve Kılıçdaroğlu gibi özeleştiri yapmalı. Özeleştiri yerine yine "öteki" olarak Erdoğan olgusuna sarılmalarını entelektüel çaresizlik olarak görüyorum. "Bak, iktidar değişiyor, toparlanın yoksa yerel seçimleri kaybedeceksiniz" söylemini yükseltmeleri anlaşılabilir. Ancak "Erdoğan'ın büyük planının muhalefetsiz otoriter rejim" kurmak olduğu yorumuna savrulmak "artık pes" dedirtiyor Muhalefetin krizinin sorumluluğu da Erdoğan'da, öyle mi?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)