Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim kampanyasında yeni bir söylemi öne çıkarıyor. 2023 seçimlerinde
"kendi adına son defa destek isteyeceğini, Türkiye Yüzyılı'nın inşasını başlatarak kutlu bayrağı gençlere teslim edeceğini" söylüyor. Bu cümle, Cumhuriyetin ilk yüzyılında yirmi yıl boyunca altyapı hazırlığını tamamlayan Erdoğan'ın ikinci yüzyılın iddialı hamlelerini başlatma isteğine karşılık geliyor. Diğer bir deyişle, Cumhurbaşkanlığı sisteminin yerleşeceği ikinci bir dönemi tamamlayarak cumhurbaşkanlığına veda etme arzusuna işaret ediyor. Büyük güç rekabetinin ve belirsizliklerin arttığı bir dünyada Erdoğan'ın
"son defa destek" söylemi seçmenin dikkatle kulak kesileceği bir husus. Erdoğan'ın yönetmiş olmasına alışanlar ve hatta bundan sıkılanlar bile Türkiye'nin uluslararası siyasette derin tecrübeye sahip bir lider tarafından yönetilmesi olgusunu yeniden değerlendirecektir. Bu söylem yirmi yılda Erdoğan'ın ülkemize kazandırdığı eserleri ve yaşanan dönüşümü seçmene mukayeseli olarak gösterme fırsatı sunabilir. Hâlâ kendi arasında aday çekişmesi yaşayan muhalefetin
"üçüncü dönem" polemiğine yönelmesi ise oy getirecek bir hamle olmayacaktır.
***
Malum, 6'lı masa geçiş dönemine ve ortak politikalara odaklanarak aday konusunu erteliyor. Hatta CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu programları oluşturmadan aday belirlemenin doğru olmayacağını şu cümlelerle rasyonelleştirdi:
"Seçimden sonra seçilecek cumhurbaşkanının altılı masayı da götürmesi lazım. Cumhurbaşkanı adayını belirledikten sonra eğer liderlerle uyum gibi bir sorun çıkarsa o başka felakete yol açar. Seçimden sonraki süreç çok daha önemli." Kılıçdaroğlu'nun cümleleri 6'lı masanın onulmaz çelişkilerini anlatıyor. Siyaset ve kampanya çok dinamik bir süreç. Bir örnek vereyim. Başörtüsü konusunda hamle yapan Kılıçdaroğlu,
"Referanduma götürmeyecek şekilde desteklesek mi yoksa referandum sayısının altında bırakarak seçim döneminde söylem kapışmasına girsek mi" hesapları yapıyor. Aynı şekilde ortak cumhurbaşkanı adayının kampanya döneminde bile 6 genel başkan ile sürekli aynı yerde durması mümkün değil.
Dahası olur da seçilirse 6 genel başkanın söylediklerine göre karar alması da siyasetin doğasına aykırı. Milletten alınan yüzde 50 artı 1 oyun yetki ve sorumluluğunu güncelin dinamik politika konularında 6 genel başkanın olası uzlaşması ile sınırlamak sadece teorik olarak mümkün.
***
"Eşgüdüm kurulu" önerisi de kısa sürede etkisizleşecek, vesayetçi formül. Genel başkanların cumhurbaşkanı yardımcısı olması daha makul bir öneri. Ancak bu formül de çok sorunlu. Seçilmiş cumhurbaşkanının yetkilerini kullanan altı cumhurbaşkanı/başbakan icat etmek demek. Her partinin kendi bakanlıklarında kadrolaşacağı ve 6 (belki HDP'nin de katılımı ile 7) partinin bakanlıkları arasında koordinasyonu kurmak gerekeceği açık. Bu dağınık koalisyonun koordinasyon için cumhurbaşkanı, genel başkanlar ve bakanların katıldığı bitmek bilmeyen toplantılar yapmak gerekecektir. Ya da bu dağınıklığa dayanamayan cumhurbaşkanı zaten kendisinde olan yetkiyi bildiği gibi kullanmaya yönelecektir.
Bazı CHP'li belediye başkanlarının ortak aday olmamasını isteyen muhalefet çevreleri şimdiden bu tehlikeyi görmekte.
***
Güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisinden de medet beklemeyin. Bu öneri de cumhurbaşkanını halka seçtirerek çifte krizi getirebilir: a) Cumhurbaşkanı ile başbakan arasında çekişme, b) sık dağılan istikrarsız koalisyon hükümetleri. 6'lı masanın parlamenter sistem önerisindeki
"kurucu güvensizlik oyu" mekanizması da pek anlamlı değil. 1980 sonrası çok sayıda koalisyon hükümeti gördük, sadece birisi gensoru ile yıkılmıştı. 6'lı masanın dağılacağını beklemiyorum. Seçim takvimi başlayınca ortak aday da tespit edebilirler. Ancak
"asıl tehlike", Kılıçdaroğlu'nun işaret ettiği şekilde, ortak cumhurbaşkanı adayının seçilmesi ve genel başkanlarla iktidar kavgasına girmesidir. Bu tehlike karşısında Erdoğan'ın
"son defa destek" söyleminin muhtemel etkisini bir daha düşünün.