BM'nin 77. Genel Kurulu, Rusya- Ukrayna Savaşı'nın gölgesinde geçti. Rusya'nın Kiev işgalinden vazgeçmesi ile savaş ikinci aşamaya geçmişti. Şimdi üçüncü bir aşamadayız. Moskova birbiriyle bağlantılı iki hamle yaptı. Rus işgali altındaki Ukrayna toprakları olan Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya'da Rusya'ya katılmak için referandum yapılacağı açıklandı. Peşinden de Putin bu bölgeleri savunmak için hem kısmi seferberlik ilan etti hem de Batı'yı nükleer silah kullanmakla tehdit etti. Daha sonra da Putin'in
"blöf yapmıyorum" uyarısını Rusya Güvenlik Konseyi Yardımcısı Medvedev daha açık bir tehditle tamamladı. İşgal edilen bölgelerin Rusya'ya dahil edileceğini, buraları savunmak için stratejik nükleer silahların da dahil olduğu Rus (hipersonik) silahlarının kullanılabileceğini açıkladı. Böylece yeniden nükleer savaş riski gündemin başköşesine oturdu.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Genel Kurul sırasında yaptığı tüm görüşmelerde Rusya-Ukrayna Savaşı ile ilgili sorulara muhatap olduğuna şüphe yok. SETA DC'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ABD düşünce kuruluşlarının temsilcileri ile bir araya getirdiği toplantı da farklı değildi.
Giderek dünya için daha tehlikeli hale gelen bu savaşı bitirmek mümkün değil miydi? En son Şanghay İşbirliği Örgütü Semerkand Zirvesi'nde de Putin ile görüşen Erdoğan bir şeyler yapamaz mıydı? Elbette Putin ile görüşebilen tek NATO lideri olması ve bu krizde istisnai bir aktif-barışçıl diplomasi yürütmesi Erdoğan'ı barış umutlarının öne çıkan ismi haline getirdi. Tahıl koridorundan sonra 200 savaş esirinin takası da Türkiye'nin arabuluculuğuyla mümkün oldu. Ancak ne Ukrayna ne Rusya vazgeçmek niyetinde değil. Kiev karşı saldırıdan sonuç aldığını düşünüyor. Moskova, işgal ettiği toprakları ilhak için nükleer kartı çıkardı. Türkiye dışında da bu savaşın sona ermesi için çabalayan yok. Ateşkes ve barışa ulaşmanın zorluğunu gören Erdoğan, aralarında olduğum gazetecilere Türkevi'nde verdiği mülakatta tüm dünya liderlerini ortak gayret göstermeye çağırdı:
"Sayın Putin'le az veya çok bir hukuku olanın, kendisiyle bunları görüşmesi ve bu kapıyı zorlaması lazım. Zelenski'yle de aynı şekilde... Bu liderlere yönelik çok daha farklı negatif yaklaşımlar sergilemek beklediğimiz sonucu getirmez. Tam aksine buradaki ölümler, buradaki tahribat daha da artar diye düşünüyorum."
***
Rusya-Ukrayna Savaşı'nın kaderi hakkında Batı başkentlerinde iki farklı görüş var. Daha yaygın ve politikayı belirleyen görüş, Putin'in kısmi seferberlik ilanını
"başarısızlığın işareti" olarak görüyor. Ukrayna savaştıkça Rusya'ya diz çöktürmek için yıpratma savaşının devamından yanalar. Bu savaşın Putin'in bir şekilde tasfiyesiyle bitebileceğini düşünüyorlar. İkinci görüş ise savaşın ilk aylarından itibaren Putin'in nükleer silah kullanma tehdidinin feci sonuçlarından ürküyor. Putin'in Ukrayna Savaşı'nın SSCB dönemi Afganistan işgalinden farklı olduğunu düşünüyorlar. Bu görüş sahipleri Türkiye'nin de dile getirdiği
"onurlu bir çıkış olabilir mi" seçeneği için fikir üretmeye çalışıyor. Dünyanın nükleer savaş ihtimalini bu kadar sık konuşması çok sıkıntılı bir sürecin geleceğine işaret ediyor. Putin'in bir iç darbe sonucu gitmesini bekleyenler ile Rusya'nın savaşa ve ekonomik yaptırımlara dayanma kapasitesini vurgulayanlar aslında savaşın uzun süreceğini söylüyorlar.
***
Erdoğan'ın gazetecilerle mülakatında dikkat çeken diğer husus, BM Güvenlik Konseyi reformu konusunda söyledikleriydi. ABD Başkanı Biden'ın
"Hem daimi üyeleri hem geçici üyeleri artıralım" önerisini hatırlatarak yıllardır seslendirdiği fikrin haklılığının anlaşılmasından duyduğu memnuniyeti gizlemedi. Kendi önerisinin
"iki yılda bir 20 dönüşümlü üyelik" olduğunu vurguladı. Benim dikkatimi çeken şey ise daimi üyeliğin olmasına karşı çıkan Erdoğan'ın aynı zamanda daimi üyeliği isteyen ülkeler olarak Japonya ve Almanya'nın yanı sıra Türkiye'yi de saymasıydı.