Tahıl koridoru, zirveler ve Türkiye’nin politikası
***
Kuşkusuz tahıl koridorunun kurulması Rusya-Ukrayna Savaşı başladığından beri en ümit verici gelişme. Ancak önce ateşkes ve sonra barışa ulaşmak için daha çok yol yürünmeli. Türkiye bu amaçla yeni diplomatik inisiyatifler almaya devam edecek. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan imza töreninde "Savaşın kazananı olmaz" diyerek "adil barış" çağrısı yaptı. Ne yazık ki bu savaşın taraflarının ve destekçilerinin savaşı sürdürme gücü ve kararlılığı yakın vadede bir barışa işaret etmiyor. Rusya'nın Ukrayna işgali ve Batı'nın buna tepkisi "Avrupa'da bir savaş ya da güvenlik krizi" olmakla kalmıyor. Aslında bu işgal ve sonrası yeni bir uluslararası ortam oluşuyor. Enerji, gıda ve emtia krizlerinin küresel bir resesyonu tetiklediği konuşuluyor. Daha önemlisi Batı ve Rusya arasında yeni bir soğuk savaşın başladığı ileri sürülüyor. Batı hegemonyasının bittiği ve çok kutuplu ortamda yeni büyük güç rekabetinin cereyan ettiği vurgulanıyor.***
Bu yeni rekabet Batı ve Sovyetler Birliği arasındaki eski soğuk savaş ortamından farklı bir atmosfer oluşturuyor. Biden yönetiminin "demokrasiler vs otoriterler" söylemi "komünizm tehlikesinin" yerine geçebilecek bir ideolojik sermaye oluşturmuyor. Çin, Hindistan ve diğer küresel-bölgesel güçler Batı-Rusya kutuplaşmasında taraf olmadığı gibi yeni bir jeopolitik ortam üretecek şekilde inisiyatifler alıyor. Rusya'nın izolasyona direnci "Batı sonrası dönem" gidişi ve çok kutupluluğu hızlandırıyor. Böylece büyük güç rekabetinin asıl konusu olan ABD-Çin çekişmesi yeni bir düzleme taşınıyor. Rusya'nın izolasyonunda ısrarın Çin ile Rusya'nın yakınlaşmasının kalıcı hale getirebileceğini düşünen Washington'daki uzmanlar endişeli. Rusya pes etmedikçe Batı'nın izolasyon çabası etkisini yitirecek. Zira Moskova, Batı başkentleri ile bozulan ilişkilerini diğer dünya başkentleri ile telafi etme yönüne gidiyor. Tahran Zirvesi, Rusya'nın Ortadoğu'daki iddialarını bırakmadığını gösterdi. Cidde ve Tahran zirvelerinin anlamını bölgedeki güçlerin yeni bir siyaset tarzına geçtikleri realitesi ile okumak lazım. Klasik karşıt ittifaklar yaklaşımı geçerliliğini yitirdi.***
Belirsiz ve çoklu rekabetlerle dolu uluslararası ortama en hazır ülkelerden birisi Erdoğan yönetimindeki Türkiye. Son beşaltı yılda Türk dış politikasında yaşanan en büyük dönüşüm bölgesel ve küresel krizlere yaklaşımda oldu. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası Türkiye'nin yürüttüğü diplomasi ve tahıl koridorunun açılması ile aldığı sonuç tüm dünya başkentlerinin ilgisini çekti. Erdoğan'ı dünkü Dolmabahçe başarısına götüren bazı uygulamaları şu şekilde sıralayabilirim. Kriz öncesinde ve sonrasında her tarafla görüşebilen proaktif diplomasi yürütmek. Çelişen menfaatleri rekabet ve işbirliği geriliminde yönetebilmek. Diplomatların görüşmelerinin yanı sıra liderlerin buluştuğu zirveler ile zorlu süreçlerin sürdürülmesi. Kamplaşma ya da ittifak arayışının yerine mevcut ittifak ve ikili ilişkilerin iyileştirilmesi, sorunların ise paranteze alınması. Jeopolitik değişim dönmelerinde ise parantez içerisindeki konuların yeni müzakerelere konu edilmesi.Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)