İktidar ve muhalefet arasındaki rekabetin ana iddiası ülkeyi kendisinin yönetebileceğidir. Bu iddianın ikinci yüzü ise rakibinin ya da rakiplerinin yönetemeyeceğidir. 2023 seçimlerine giderken Türkiye'de güncel siyasetin her konusu bu tema etrafında şekilleniyor. En son muhalefet Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO'nun Madrid Zirvesi'nde Türkiye'nin taleplerini Finlandiya ve İsveç'e kabul ettirdiği üçlü mutabakatı eleştirdi. Pazar günü beşinci kez toplanan 6'lı masaya göre Türkiye'nin talepleri
"somut güvencelere" bağlanamadı. Erdoğan'ın zirvede gösterdiği lider diplomasisi becerisini Yunan, İsveç ve Fin medyası dahi dile getirirken muhalefetin genel başkanlarının bildik negatif siyasetin ötesine geçememesi şaşırtmıyor. Halbuki Madrid Zirvesi öncesi
"Erdoğan'a yarar" kaygısını bir yana bırakıp terörle mücadelede Türkiye'nin milli güvenlik çıkarlarına destek olmaları çok iyi olurdu. Bunu yapmadıkları gibi iktidarın dış politika ve güvenlik konularındaki yönetebilme kapasitesinden rahatsızlar. Aynı hırçınlığı Ortadoğu ülkeleri ile normalleşme politikasına tepkilerinde de gösterdiler.
***
Küresel ekonomik sorunlarla birlikte ülkemizde yüksek seyreden enflasyonun mevcut haline bakarak muhalif yorumcular önümüzdeki seçimlerinin sonucunu iktidarın belirleyemeyeceği görüşündeler. Onlara göre asıl olan muhalefetin performansı. Halbuki seçmen iktidarın icraatı ile muhalefetin vaat ettiğini kıyaslar ve öyle karar verir. Bunu da birbiriyle bağlantılı dört alanın yönetimini (dış politika, güvenlik, ekonomi ve milli kimlik meseleleri) not vererek yapar. Ayrıca önümüzdeki seçimlerde muhalefetin (CHP'nin) iktidarda olduğu yerel yönetimlerdeki yönetme performansı da gündemde olacak. Üç yıl boyunca CHP'li İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanları zihinlerde kalacak icraatlar yapamadılar. Bunu iktidarın muhalif yerel yönetimlerin alanlarını daraltması ile açıklayabilecekleri süre çoktan geride kaldı.
***
Seçmen Erdoğan'ın yirmi bir yıllık icraatını değerlendireceği gibi muhalefetin aday(ların)ın da ülkeyi yönetebilme profiline bakacak. İşte muhalefet bu açıdan hayli dağınık. 6'lı masa hâlâ
"seçim sonrası yol haritası" hazırlamak ve
"ortak adayın eşkâlini" belirlemekle meşgul. En son söylenenler şunlar:
Açık ara farkla ilk turda kazanabilmek, sembolik olmak, 6 genel başkan ile uyumlu çalışmak ve onların çizdiği yol haritasına uygun davranmak.
Ortak adayın tarifini genişlettikçe işleri daha zorlaşıyor sanki birden çok aday seçeneğini güçlendiriyorlar. Aday hem Erdoğan'ı yarışarak yenebilecek profilde olmalı hem de 6 genel başkanın kendi yetkilerini kullanmasını kabul etmeli. Hem de 6 genel başkanın çizdiği yol haritasını millete benimseterek uygulayabilmeli. Yani aynı anda iki farklı sistemin (cumhurbaşkanlığı ve parlamenter sistem) cumhurbaşkanı gibi davranabilmeli. Aday belirlemeyi seçim takvimi dönemine bırakan 6 genel başkan iddialı bir ortak program da sunamıyor.
***
Muhalefetin dağınıklığını
"iktidarın alan daralttığı" argümanı ile açıklayanlar
var. Halbuki CHP Genel Başkanı
Kılıçdaroğlu her gün yeni bir iddia ile gündem
oluşturabiliyor. Muhalefetin alanının
darlığının asıl sebebi henüz ortak bir program
ve aday ile seçmenin karşısına çıkamamasıdır.
Bunun vebalini iktidara atmak
sadece mızmızlık. Muhalefetin alanını genişletmesi
için Suriye'deki PKK-YPG oluşumu,
mültecilerin geri dönüşü ve Kürt sorunu
gibi alanlarda ne yapacağını açıklamaktan
geçer. 6'lı masanın
"Yarının Türkiye'sini nasıl inşa edeceklerine" dair
"kapsamlı bir demokratikleşme" programı ortaya
koyamamasının önündeki engel iktidar
değil, kendi aralarındaki ideolojik farklılıklardır.
Ve bunların ülkeyi yönetmeye müsaade
etmeyecek derinlikte olduğunun seçmen
tarafından bilinmesidir. Ayrıca, muhalefetin
"seçim güvenliği" adı altında siyaseti
güvenlikleştirmesi demokrasimize katkı vermiyor.
"Seçim sonuçlarını tanımazlar" ya da
"iktidarı devretmezler" argümanları
sadece dezenformasyon kampanyasının
parçaları.
"Bu iktidarı yeniden seçerseniz daha fazla otoriterleşirler" suçlaması
Cumhur İttifakı'na
"kazansanız da size yönettirmeyeceğiz" tehdidinden başkası
değil. Ülkemizde sandık hiçbir iktidarın ya
da muhalefetin karşısında duramayacağı bir
güçtür.