Üç günlük kritik NATO Zirvesi için gözler İspanya'nın başkenti Madrid'de. Daha altı yıl önce
"demode" olduğu ve üç yıl önce
"beyin ölümü" gerçekleştiği söylenen NATO'nun liderleri, ittifakın geleceğine dair "dönüştürücü bir zirve" için bir araya geldi. Bu "olağanüstü canlanmayı" sağlayan şey, ittifakın 2010 stratejik konseptinde "ortak" olarak nitelediği Rusya'nın 24 Şubat'ta Ukrayna'yı işgali oldu. Artık Rusya, Avrupa-Atlantik bölgesi için "en acil tehdit" durumunda ve bu durum 2030 stratejik konseptinde yerini alacak. Zirve, AB'nin Ukrayna ve Moldova'yı aday ülke olarak kabul ettiği ve Batı ile Rusya arasında dünyadaki gıda krizinin sorumlusunun kim olduğu tartışması devam ederken gerçekleşiyor. Kaliningrad krizi sebebiyle Rus generalin
"ilk vurulacak yer Londra" olacak dediği ve G-7 liderlerinin Putin'in çıplak ata binmesi ile alay ettiği günlerde toplanıyor. AB ve G-7 zirvelerinden hemen sonra gerçekleşen Madrid Zirvesi'nde terörizm ile mücadele, Ukrayna'ya verilecek kapsamlı destek, Çin'in "meydan okuması" ve Finlandiya ile İsveç'in üyelik başvuruları görüşülecek.
***
Malum, Türkiye, Finlandiya ve İsveç'in üyeliklerine terör örgütleri ile ilgili
"güvenlik endişelerinin karşılanmadığı" gerekçesiyle itiraz ediyor. Cumhurbaşkanı
Erdoğan, Madrid'e giderken henüz bu iki ülke yapılan tüm görüşmelere rağmen Türkiye'nin beklediği somut güvenlik kararlarını (teröristlerin iadesi ve ambargoların kaldırılması gibi) almamıştı. Zirve sırasında NATO, Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında dörtlü görüşme olacak. Bu görüşmede sürpriz bir ilerleme sağlanırsa ne âlâ, sağlanamazsa Finlandiya ve İsveç'in katılımı daha geniş bir sürece yayılacak. Bir hususu tekrar etmekte fayda var. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in Türkiye'nin terörle mücadeledeki endişelerinin giderilmesi gerektiği yönündeki beyanları yapıcı mahiyettedir. Ancak Batı medyasındaki Türkiye'nin kritik bir dönemde NATO'nun genişlemesini engellediği yönündeki değerlendirmeler haksızdır. Yine Fransa Dışişleri Bakanı Colonna'nın zirve öncesi Türkiye ile ilgili sarf ettiği "NATO'yu güçlendirmek mi istiyor yoksa güçlenmeye karşı mı? Bu, NATO üyesi olarak; tutumuyla ilgili sorulara yol açacak" cümleler rahatsız edicidir.
***
70 yıllık üyeliği boyunca ittifaka çok önemli katkılar sunan Türkiye defalarca NATO'nun güçlenmesinden ve genişlemesinden yana olduğunu açıklamıştır. Türkiye'nin tutumunu sorgulamak yerine güvenlik kaygılarını anlamak ve gidermek gerekir. Ankara bu iki ülkeden ya da NATO'dan herhangi bir taviz istememektedir. İstenen şey,
PKKYPG, FETÖ ve diğer terör örgütleri ile mücadelede NATO'nun kendi prensibine uyulmasıdır. Türkiye, "birimiz hepimiz, hepimiz birimiz" ilkesi ile çalışan NATO'ya katılmaları ile güvenliğine katkı sunacağı söz konusu iki ülkeden müttefikliğin gereğini talep etmektedir. Kaldı ki, Türk kamuoyu ABD ve diğer müttefiklerin YPG'ye verdiği desteği müttefiklik bir yana hasmane tutum olarak görmektedir. Makul olan, Türkiye'nin NATO içerisindeki önemini gören ve haklı taleplerini karşılayan bir tutum takınmaktır.
***
Mevcut Rus tehdidi karşısında NATO önemli bir dayanışma gösterdi. Ancak Ukrayna'daki savaş uzarken ağır yaptırımlara rağmen Rusya'nın pes etmesi beklenmiyor. Batı ittifakının
"güçlü ve birleşik" duruşu da sorunsuz değil. Bir yandan ABD'nin Avrupa'da güçlenen nüfuzu Doğu Avrupa ülkelerini memnun ediyor. Diğer yandan AB ülkeleri stratejik otonomi arayışını sürdürüyor. İngiltere'nin aksine Fransa ve Almanya, Rusya ile tüm köprülerin atılmasını doğru bulmuyor. Orta ve uzun vadede Avrupa ve Rusya ilişkisinin ne olacağı belirsiz. Sürekli çatışma ortamının Avrupa'ya da zarar vereceği açık. Ayrıca, AB ülkeleri ABD'nin NATO'yu Çin karşısında konumlandırmasını arzu etmiyor. İşte Batı güvenlik mimarisinin yeniden şekillendiği bir dönemde
Türkiye etrafındaki bölgede (Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu, Körfez ve Kuzey Afrika)
istikrar ve güvenlik sağlayan bir güç olarak öne çıkıyor. Türkiye'nin haklı güvenlik taleplerini kulak vermek NATO'nun güneydoğu kanadını güçlendirecektir.