İktidarın Ukrayna Savaşı'nda etkin ve dengeli diplomasi yürütmesinin yanı sıra normalleşme politikasının meyvelerini vermeye başlaması muhalefetin elindeki bir eleştiri malzemesini değersizleştirdi. Artık
"Azerbaycan ve Katar dışında herkesle kavgalısınız" diyemiyorlar.
"Daha önce gergin olduklarınızla yeni sayfalar açmanız ilkeli değil" demeleri de kamuoyunda etki üretmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, normalleşme politikasını rahatlıkla kamuoyuna anlatabiliyor. Bu performanstan rahatsız olan CHP, dış politika alanında iktidarı sıkıştıramadığını fark ederek yeni bir söyleme yöneliyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, salı günkü grup toplantısında iktidarın Suriye ve sığınmacılar politikalarını eleştirirken partisinin yeni dış politika söylemini dile getirdi. İki suçludan ilki olarak AB'ye, ikincisi olarak Erdoğan'a işaret etti ve
"emperyal güçlerin Ortadoğu'daki maşası" olmakla suçladı.
***
Çok ilginç, Kılıçdaroğlu'na metin yazanların ya da dış politika söylemini kuranların
Erdoğan'ı bu şekilde suçlamanın işe yarayacağını düşünmelerine şaşıyorum. 2016'dan bu yana Türkiye'nin milli çıkarları için ABD ve AB ile ciddi gerginlikler yaşayan Erdoğan'ın Batı medyasında nasıl suçlandığını bilmiyor olamazlar. Kendilerinin
"Batı ile kavga edip ilişkilerimizi bozdun, ülkenin eksenini kaydırdın" dediklerini unutmuş olmazlar. Hadi bütün bunları umursamadılar, Erdoğan'ın Suriye'den Libya'ya, Doğu Akdeniz'den Karabağ'a ortaya koyduğu iddialı dış politikanın ABD ve AB'yi ne ölçüde rahatsız ettiğini Türk milleti bilmiyor mu? Yoksa Kılıçdaroğlu'nun danışmanları
"antiemperyalizm" söylemi ile CHP'ye sol bir kimlik katkısı yapabileceklerini mi sanıyor? Ya da sığınmacı sorununu bahane edip AB ve ABD karşıtı bir söylem mi üretmek istiyorlar? Bunların hiçbirinin cevabı
'evet' olmasa gerek. Olsa olsa CHP'nin dış politikada etkin bir söylem bulamama çaresizliği olabilir.
***
Muhalefetin bazı eleştirilerinde tavır ve söylem değiştirmesi sorun değil, aksine olumlu bir gelişme. Sözgelimi 2018'den bu yana İP ve CHP, Suriyeli sığınmacıları hemen göndereceklerini söylüyorlardı. Şimdilerde Kılıçdaroğlu, ırkçılık yapılmaması vurgusuyla sığınmacıları iki yıl içinde göndereceğinden bahsetmeye başladı. Kılıçdaroğlu'nun yaşadığı bu "aydınlanmada" partisindeki dışişleri bakanlığı eski mensuplarının bir katkısı var mı bilemiyorum. Ancak grup konuşmasında Türkiye'nin Arap isyanları sonrasındaki Suriye politikasını ve AB ile geri kabul anlaşmasını eleştirirken söylediği "(sığınmacılar) önce yüz binleri aşmaz diyorduk. Milyonlar (geldi)" ve "bir süre sonra Amerika desteğini çekti, Suriye'de Türkiye'ye yönelik desteğini tercihini başka yerden yana koyup çekti" cümleleri dikkatimi çekti. Kılıçdaroğlu'na bir önerim var.
***
Türkiye'nin Suriye politikasının seyri, yaptıkları ve yapmadıkları (Esad rejimi ile görüşme ve AB geri kabul anlaşması dahil) ile ilgili birinci elden konuşacağı isimler Kılıçdaroğlu'nun kurduğu 6'lı yuvarlak masada oturuyor. Bugünlerde AK Parti'de görev yaptıkları dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile anlaşamadıkları konuları gündeme getirmeyi sıklıkla tercih eden Davutoğlu ve Babacan, Kılıçdaroğlu'na uzun uzun, Suriye, ABD ve AB ile ilişkiler ve sığınmacı meselelerini anlatabilirler.
Kılıçdaroğlu "yüz binler" konusunu da söylemekten kaçındığı ABD'nin Suriye'de kiminle (YPG) çalışmayı tercih ettiğini de çok iyi öğrenebilir. Hatta Türkiye'nin PKK-YPG koridorunu kırmak için ABD ve Rusya ile nasıl gerildiğini dinleyebilir. CHP'nin Irak ve Suriye'de asker bulundurma tezkeresine 'hayır' oyu vermesinin nasıl bir hata olduğunu işitebilir. Kim bilir belki de işitmez. Belki de GP ve DEVA genel başkanları, Kılıçdaroğlu'na Suriye'yi ve sığınmacıları anlatmak yerine "büyük bir tutarlılıkla" Erdoğan eleştirisi yaparlar.