Türkiye'nin normalleşme politikasının seyri içerde ve dışarda dikkat çekiyor.
Bu politika son bir yılda hayli başarılı sonuçlar elde etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta yaptığı ziyaret ile BAE'den sonra Suudi Arabistan ile de
yeni bir sayfa açtı.
Ticaret, yeni yatırımlar, turizm, eğitim ve ihaleler alanlarında
ikili ilişkilerde güçlü bir canlanma başlıyor.
Dahası, Suudi Arabistan'ın bölgedeki güvenlik kaygılarına (Husiler) cevap verecek şekilde savunma sanayisinde müşterek adımlar atılması bekleniyor.
***
Erdoğan, Suudi Arabistan dönüşü uçakta arasında benim de olduğum gazetecilere bu politikanın yakında Mısır ile devam edebileceğinin işaretlerini verdi.
İstihbarat ve iş adamları üzerinden yürüyen olumlu görüşmelerin
"üst düzeyde de bu adımların atılabileceği istikamette" olduğunu açıkladı: "Mısır halkıyla Türk halkının birbiriyle ortak yanları çok çok ileri. Dolayısıyla biz Mısır halkını yok farz edemeyiz. Gönlümüz bir an önce şunu arzu ediyor; bu birlikteliği, beraberliği sağlayalım. Çünkü bunu sağladığımız anda
bölgenin barışı, bölgenin birlikteliği çok daha ileri bir konuma inşallah taşınacaktır diye düşünüyorum."
Bu cümleler normalleşmenin rasyonalitesinin "halkların kardeşliğinin ve maslahatının korunması" olduğunu gösteriyor.
***
Daha önce
"halkların iradesine saygı duyulması gerektiği" yönündeki hassasiyetini
gösteren Ankara bugün,
bölgede düzenin kurulması,
barış ve halkların birlikteliği için
yeni sayfa açıyor.
Kuşkusuz bölgedeki bütün aktörler altı, yedi yıl önceki pozisyonlarını revize etti.
Körfez ve İsrail'in Türkiye'yi sınırlandırma politikası da başarısızlığa uğradı.
Normalleşmek Türkiye gibi ilgili bütün ülkelerin de lehine.
Tarafların "aslında karşı tarafın isteği ve ihtiyacı için" normalleştiğini söylemesi şaşırtıcı değil, önemli olan bu normalleşme sürecini hangi ülkenin daha iyi kullanacağıdır.
Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin bu süreci çok daha etkili şekilde bölgesel kazançlar elde edecek şekilde yönetebileceği görüşündeyim.
***
Bazı yazarlar iktidarın bir yıldır sürdürdüğü ve olumlu sonuçlar aldığı normalleşme politikasını "etik" gerekçelerle eleştiriyorlar.
İlginçtir aynı yazarlar daha önce AK Parti'nin "değerler" temelinde BAE, SA, Mısır ile ilişkileri bozduğunu söylüyorlardı ve reel politika yapmanın zaruretine işaret ediyorlardı.
"Herkes ile ilişkileri bozdunuz, ülkemizi yalnız bıraktınız" diyorlardı.
Şimdi ABD, AB ve Yunanistan'dan Ermenistan BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır'a kadar bütün gerginlikleri bitirme politikasını "ilkesizlik" ve "tutarsızlık" ile suçluyorlar.
Muhalefetin dış politikada normalleşme politikasına yönelik eleştirileri iç siyasetin polemikleri olarak görüyorum.
***
"Neden daha önce yapılmadı" ya da "bozmasaydınız şimdi bu kadar radikal dönüşe ihtiyaç olmazdı" eleştirilerini 2023 seçimlerine giderken dış politikanın iktidarın lehine bir hava oluşturmasıyla irtibatlı görüyorum.
Tıpkı Ukrayna savaşında yürütülen aktif diplomasinin başarısı gibi normalleşme politikasının olumlu sonuçlar almasının Erdoğan'ın elini güçlendirmesinden muhalefet rahatsız oluyor.
Halbuki Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'da Türkiye karşısında kurulan bazı ittifakların çökertilmesi ve yeni fırsat alanlarının açılması kimin iktidar olacağına bakmaksızın ülkemizin lehinedir.
İleride Suriye ile ihtilafın uygun bir çözüme kavuşturulmasında bu başarının önemli etkisi olacak.
***
Erdoğan, Ortadoğu ve Arap halkları nezdindeki saygınlığı sebebiyle normalleşme politikasıyla da ilgiyi üzerinde topluyor.
İslam dünyasının sorunlarına sahip çıkan ve daha adil dünya mümkündür diyen bir lider olarak politika değişikliklerini halklara anlatabiliyor.
En önemlisi, Erdoğan bazı ülkelerle ilişkilerde gerginliğin de normalleşmenin de rasyonalitesini Türk milletine izah edebiliyor.
Bu itibarla "iyi ama..." ile başlayan cümlelerin pek bir önemi yok, seçmen sonuçlara bakacak.
Dış politika tercihlerinin Türkiye'nin dünyadaki itibarına ve ekonomiye etkilerine bakacak.
Türkiye'nin normalleşme politikasının kritik meselesi yeni tercihin içeriye anlatılması değil.
Birkaç ülke ile yürütülen normalleşmenin senkronizasyonunun yapılması ve bölgemizde bunun stratejik bir dengeye çevrilebilmesidir.
Birbiri ile çelişen menfaatleri ve yarışan rekabetleri aynı anda yönetebilmektir.
Bölgesel bir düzenin kurulması ve güvenliğin sağlanması için yönlendirebilmektir.