Ukrayna savaşı ile içine girdiğimiz küresel ortam Türkiye'nin bir yılı aşkın süredir yürüttüğü normalleşme politikasının etkisini ve önemini artırıyor. ABD ile kurulan stratejik mekanizma ikili ilişkilerde hem sorunları çözme hem de yeni işbirliğine odaklanan bir hareketlilik içinde. F-16'ların alınması konusundaki olumlu havaya ek olarak Washington'ın Doğu Akdeniz'deki enerji denkleminde Türkiye'nin önemine dikkat kesilmeye başladığı anlaşılıyor. East-Med gündemden düşerken İsrail doğalgazının Türkiye üzerinden nakledilmesi daha sık konuşuluyor. Yine Rusya'nın Ukrayna işgali Türkiye-AB ilişkilerinde bir toparlanma havası oluşturuyor. Yeni fasılların açılması beklenmiyor ancak iklim konusunda başlayan yüksek düzeyli siyasi diyaloğun enerji başlığında devam etmesi bekleniyor. Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve göç konularında yeni pozitif ajandaya odaklanılmalı. Yeni dönemde Avrupa'nın Rusya travması ile yüzleşmek ve geleceğini güvenlik altına almak için Türkiye ile sağlam işbirliğine ihtiyacı var. Bu hava Yunanistan'ı Türkiye ile gerginlikten uzak durmaya teşvik ediyor. Türkiye'nin normalleşme politikasında ısrarcı olması ve BAE ile İsrail ayaklarının belli ölçülerde yürümeye başlaması Yunanistan'ı hem endişelendiriyor hem de diplomasiye yöneltiyor. Kuşkusuz Ankara ile Atina'nın Ege ve Doğu Akdeniz'deki sorunlarını çözebilmesi uygun konjonktürde hayli zorlu ve uzun bir diplomasi sürecini gerektiriyor. BAE ile normalleşme süreci olumlu bir seyir izlerken Türkiye, Ermenistan, Suudi Arabistan ve Mısır ile hazırlayıcı adımlar atıyor.
***
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un 9 Mart ziyaretiyle ivme kazanan Türkiye-İsrail normalleşme süreci ise Tel Aviv'in yavaş, temkinli ve iç siyasi dengeleri gözeten yaklaşımı ile yürütülüyor. 2009 'one minute' ile bozulan ikili ilişkilerin toparlanması kararlı ve krizleri yönetebilen/aşabilen bir diplomasiyi gerektiriyor. Ramazan ayında Filistinlilere uygulanan şiddet ve radikal Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya girme ısrarı Türkiye ile İsrail arasındaki normalleşmeyi test eden bir kriz oluşturdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistinliler, Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın Türkiye'nin kırmızı çizgilerini oluşturduğunu ve yaşananların kendisini üzdüğünü söyleyerek normalleşmenin çerçevesini çizdi. Türkiye ve İsrail arasındaki normalleşmenin Filistinliler aleyhine yürüyecek ve bazı temel ilkelerden vazgeçilecek bir süreç olmadığını netleştirdi. Bu sürecin kırılgan olmaması için de bu netlik gerekliydi.
Erdoğan'ın pozisyonunu ortaya koyması ve muhatabı Herzog ile yürüttüğü kararlı ve açık diyalog krizin aşılmasını sağladı. İsrail siyasetinde uzlaşmacı kimliğiyle öne çıkan Herzog da krizin aşılması ve normalleşmenin kopmaması yönünde inisiyatif gösterdi.
***
Erdoğan-Herzog görüşmesinden sonra İsrail'in, son on günde Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya girmelerini yasaklaması yerinde bir adım oldu. Son olaylar gösterdi ki Ankara- Tel Aviv normalleşmesi bir dizi testten geçiyor. Birlikte doğalgaz boru hattı kurmak enerji alanında önemli bir menfaat ortaklığı oluşturuyorsa da Kudüs ve Mescid-i Aksa sıklıkla kriz konusu olabilecek bir yerde. Ankara, normalleşme sürecinin Filistinlilerin de lehine olduğunu düşünerek kararlı davranıyor. Sürecin kırılgan olmaması için beklentilerin, pozisyonların ve süreç yönetiminin açık olması lazım. İki ülkenin kamuoylarının çıkan krizlerin makul diyaloglarla aşılabildiğini görmeye ihtiyacı var. Netanyahu döneminde İsrail siyasetinin iyice sağa kaydığı göz önünde bulundurulmalı. İsrail parlamentosundaki 60-60 dengesi Bennett hükümetini daha temkinli davranmaya itiyor. Hatta İsrail'de Türkiye ile normalleşmeye ihtiyacı olmadığını düşünen çevrelerin etkisi hayli önemli. Yine bu normalleşme sürecinden hoşlanmayan bazı bölgesel aktörlerin dolaylı etkileri de söz konusu.
Sürecin sekteye uğramaması için Ankara ve Tel Aviv arasında görüşleri, bilgileri ve krizlere çözüm önerilerini ileten etkin bir diyaloğun olmasının önemini son krizde gördük. Yeni krizler de olacaktır. İşbirliği konularına odaklanma, karşılıklı hassasiyetleri gözetmek ve anlık diyalog bir dizi testi geçmeye katkı sağlar.