Yirmi yıl sonra 11 Eylül dersleri
11 EYLÜL SONRASININ KARNESİ
Soğuk Savaş'ın bitimiyle (1989) başlayan ABD merkezli tek kutuplu dünya 11 Eylül saldırılarıyla yeni bir döneme geçmişti. Dönemin Başkanı Bush, Amerikan halkının kendi evinde vurulmaktan duyduğu öfkeyi askeri gücü harekete geçirerek teskin etmişti. Ancak geçtiğimiz yirmi yılın muhasebesi yapıldığında bırakın "özgürlük ajandası, demokrasi promosyonu, devlet-millet inşası" gibi liberal hayalleri terörle mücadele konusunda bile nitelikli bir başarı ortalıkta görünmüyor. Mevcut Başkan Biden'ın Afganistan'dan çekilme sırasında yaşanan fiyaskoları hafifletme kaygısıyla dillendirdiği "amacımız devlet inşası değildi, terörle mücadele idi" söylemi ikna edici bulunmuyor. ABD'nin bütün askeri müdahalelerine rağmen 11 Eylül sonrası dünya daha güvenli hale gelmedi.
Terör sorunu bitmediği gibi Müslümanların ötekileştirilmesi, İslam karşıtlığı ve aşırı sağın nefret söylemi giderek güçlendi. En çok acıyı da Ortadoğu yaşadı. İşgaller, iç savaşlar ve terör milyonların hayatını kararttı. Radikal örgütler, başarısız devletler ve darbeler bölgenin temel gerçekliği haline geldi. ABD'nin özgürlük ajandasının karnesinin kırıklarla dolması 2011'deki Arap isyanları sırasında gerçekleşti. Esad rejimi 2013'te Obama'nın kırmızı çizgisini (kimyasal silah kullanımı) geçtiğinde ABD'nin küresel prestiji hayli zarar gördü. Ayrıca, statükocu ve devrim karşıtı güçlere verilen destek Batı'nın değer ve kurumlarının krizini hatta iflasını zaten dünyaya göstermişti.
ABD'İN DEĞİŞEN DÜNYASI
Çekilme konusundaki kararlılığıyla Biden yönetiminin kendi milli çıkarları ile hareket ettiği açık. Hatta Amerika'nın güvenlik çıkarları açısından bu çekilmenin ciddi bir sorun üretmediği ve masraflı bir savaşın bitirildiği dahi söylenebilir. ABD'nin Afganistan çevresindeki üsleriyle terörle mücadeleye devam edebileceği de öngörülebilir. Ancak kredibilite konusu farklı. Amerikan kamuoyunun tepkisi bir yana Avrupa dahil ABD'nin müttefikleri Afganistan çekilmesinden birçok dersler çıkardılar. Hepsinin özü de ABD'ye güven kaybıyla ilgili. Önceki Başkan Trump'ın ABD'nin "liberal-küresel sorumluluklarını" reddetmesi çok eleştirilmişti. Ve Biden, Trump'ın sorumsuzluğunu eleştirerek "ABD geri döndü" sloganıyla müttefiklerine yeni umutlar vermişti. Bu sloganın bu kadar hızlı eskimesi beklenmiyordu. Afganistan'ı Taliban'a bırakarak çekilme Washington'ın "büyük güçler rekabeti" siyasetinin temel belirleyici konu olduğunu gösterdi. Yine, "Önce ABD'nin çıkarları" fikrinin sadece Trump'a ait olmadığı netleşti. Bu da değerler (demokrasi vb.) üzerinden "yeni bir ABD küresel liderliği" oluşturma yaklaşımının sınırlarını belirledi. Çin ve Rusya gibi otoriter devletler değil ancak ABD'nin çıkar ile değer arasında kurduğu öncelik sıralaması "norma dayalı düzen" iddiasını boşa çıkardı. Artık tüm ABD müttefikleri Amerikan çıkarları ile kendilerininkiler arasında yeni bir denklem kurmak zorundalar. Bunu yaparken de Çin, Rusya, AB, Hindistan ve yükselen bölgesel güçler arasındaki ilişkileri iyi hesap etmek durumundalar. Ortadoğu siyasetçileri de ülkelerini yoksulluk, terör, baskı ve çatışmadan kurtarmak için bölgesel bir düzeni kurmaktan başka bir şanslarının olmadığını anlamalı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)