Bugün günlerden 11 Eylül... El Kaide'nin New York'taki ikiz kuleleri 2001'de vurmasının üzerinden yirmi yıl geçti. Sembolik anlamda ilginç bir yemin töreni de bugüne denk geldi. ABD'nin "terörle savaşmak" için işgal ettiği Afganistan'dan geçtiğimiz ağustos sonunda tümüyle çekilmesinden sonra Taliban'ın kurduğu geçici hükümet 11 Eylül'ün yirminci yıldönümünde yemin etti. Taliban'ın kendisiyle sınırlı tuttuğu geçici hükümet dünya başkentlerinden eleştiri aldı. Bu haliyle Taliban'ın da uluslararası "düzene uymak" gibi bir derdinin olmadığı anlaşıldı. Afganistan'ın bir süre sonra gündemin alt sırasına yerleşmesi sürpriz olmaz. Ancak ABD'nin Afganistan'dan çekilmesinin dünya siyaseti açısından anlamı ise daha fazla ilgi çekmeye devam edecektir. Malum, ABD'nin Afganistan ve Irak işgallerine sebep olan 11 Eylül saldırıları "Amerikan hegemonyasının sona ermesinin başlangıcı" olarak görülmüştü. Şimdi Afganistan çekilmesi de "11 Eylül ile başlayan dönemin bitişi" olarak niteleniyor.
11 EYLÜL SONRASININ KARNESİ
Soğuk Savaş'ın bitimiyle (1989) başlayan ABD merkezli tek kutuplu dünya 11 Eylül saldırılarıyla yeni bir döneme geçmişti. Dönemin Başkanı Bush, Amerikan halkının kendi evinde vurulmaktan duyduğu öfkeyi askeri gücü harekete geçirerek teskin etmişti. Ancak geçtiğimiz yirmi yılın muhasebesi yapıldığında bırakın "özgürlük ajandası,demokrasi promosyonu, devlet-milletinşası" gibi liberal hayalleri terörle mücadele konusunda bile nitelikli bir başarı ortalıkta görünmüyor. Mevcut Başkan Biden'ın Afganistan'dan çekilme sırasında yaşanan fiyaskoları hafifletme kaygısıyla dillendirdiği "amacımız devlet inşası değildi, terörle mücadele idi" söylemi ikna edici bulunmuyor. ABD'nin bütün askeri müdahalelerine rağmen 11 Eylül sonrası dünya daha güvenli hale gelmedi.
Terör sorunu bitmediği gibi Müslümanların ötekileştirilmesi, İslam karşıtlığı ve aşırı sağın nefret söylemi giderek güçlendi. En çok acıyı da Ortadoğu yaşadı. İşgaller, iç savaşlar ve terör milyonların hayatını kararttı. Radikal örgütler, başarısız devletler ve darbeler bölgenin temel gerçekliği haline geldi. ABD'nin özgürlük ajandasının karnesinin kırıklarla dolması 2011'deki Arap isyanları sırasında gerçekleşti. Esad rejimi 2013'te Obama'nın kırmızı çizgisini (kimyasal silah kullanımı) geçtiğinde ABD'nin küresel prestiji hayli zarar gördü. Ayrıca, statükocu ve devrim karşıtı güçlere verilen destek Batı'nın değer ve kurumlarının krizini hatta iflasını zaten dünyaya göstermişti.
ABD'İN DEĞİŞEN DÜNYASI
Çekilme konusundaki kararlılığıyla Biden yönetiminin kendi milli çıkarları ile hareket ettiği açık. Hatta Amerika'nın güvenlik çıkarları açısından bu çekilmenin ciddi bir sorun üretmediği ve masraflı bir savaşın bitirildiği dahi söylenebilir. ABD'nin Afganistan çevresindeki üsleriyle terörle mücadeleye devam edebileceği de öngörülebilir. Ancak kredibilite konusu farklı. Amerikan kamuoyunun tepkisi bir yana Avrupa dahil ABD'nin müttefikleri Afganistan çekilmesinden birçok dersler çıkardılar. Hepsinin özü de ABD'ye güven kaybıyla ilgili. Önceki Başkan Trump'ın ABD'nin "liberal-küresel sorumluluklarını" reddetmesi çok eleştirilmişti. Ve Biden, Trump'ın sorumsuzluğunu eleştirerek "ABD geri döndü" sloganıyla müttefiklerine yeni umutlar vermişti. Bu sloganın bu kadar hızlı eskimesi beklenmiyordu. Afganistan'ı Taliban'a bırakarak çekilme Washington'ın "büyük güçlerrekabeti" siyasetinin temel belirleyici konu olduğunu gösterdi. Yine, "Önce ABD'ninçıkarları" fikrinin sadece Trump'a ait olmadığı netleşti. Bu da değerler (demokrasi vb.) üzerinden "yeni bir ABD küresel liderliği" oluşturma yaklaşımının sınırlarını belirledi. Çin ve Rusya gibi otoriter devletler değil ancak ABD'nin çıkar ile değer arasında kurduğu öncelik sıralaması "norma dayalı düzen" iddiasını boşa çıkardı. Artık tüm ABD müttefikleri Amerikan çıkarları ile kendilerininkiler arasında yeni bir denklem kurmak zorundalar. Bunu yaparken de Çin, Rusya, AB, Hindistan ve yükselen bölgesel güçler arasındaki ilişkileri iyi hesap etmek durumundalar. Ortadoğu siyasetçileri de ülkelerini yoksulluk, terör, baskı ve çatışmadan kurtarmak için bölgesel bir düzeni kurmaktan başka bir şanslarının olmadığını anlamalı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.