Ramazan ayının son günlerinde Mescid-i Aksa, yine işgalci İsrail polisinin saldırısı altında…
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "devletterörü" olarak nitelediği bu saldırılarda yüzlerce Filistinli yaralandı.
Şeyh Cerrah Mahallesi'ndeki bazı Filistinli ailelerin zorla evlerinden çıkarılma kararı ile 2 Mayıs'ta başlayan gerginlik 7 Mayıs'ta yatsı namazında İsrail polisinin cemaate saldırması ile doruk noktasına ulaştı.
Dün İsrailli fanatiklerin polisle birlikte "Kudüs Günü" adı altındaki saldırıları ile devam etti.
Meselenin özü sosyal medyada yer alan bir videodaki Yahudi yerleşimcinin söylediği gibi "Filistinlilerin evlerini çalmak." Adını Selahaddin Eyyübi'nin doktorundan alan Şeyh Cerrah Mahallesi'ni ve Doğu Kudüs'ün diğer bölgelerini Filistinsizleştirmek.
Yeni bir durum da değil.
1967 işgalinden itibaren İsrail, Doğu Kudüs'ü sistematik şekilde Filistinsizleştirme politikası yürütüyor.
Bulduğu mazeret ise "mahkemeye intikal etmiş özel şahıslar arasındaki mülk anlaşmazlığı." Yahudilerin mülklerine dönüşü adı altında 1972'de başlayan ve 1991'den itibaren hızlanan bir süreç var.
İsrail mahkemeleri ayrımcılık uyguluyor, sadece Yahudilerin toprak mülkiyeti iddialarına imkân tanıyor.
Osmanlı tapularını gösterseler de Ürdün'den gelen belgeler sunulsa da davalar hep Filistinlilerin aleyhine sonuçlanıyor.
Halbuki uluslararası hukuka göre, İsrail mahkemeleri işgal altındaki Doğu Kudüs'teki halk üzerinde yasal bir otoriteye sahip değil. Kudüs'ü siyonistleştirme veMescid-i Aksa
Şeyh Cerrah Mahallesi'ndeki 38 Filistinliailenin sözde mahkeme kararlarıyla sürülmesiİsrail'in Kudüs'ü siyonistleştirme politikasınınson örneği.
Siyonistleştirme, Kudüs'te farklı halkların ve dinlerin binlerce yıldır bir arada yaşama tarihini silme çabası.
Yahudileri orada yaşayan tek kavim haline getirme gayreti.
İsrail'in yayılmacı politikası Müslümanların gözbebeği Mescid-i Aksa'yı da çok sık hedef aldı.
Bugünlerde hayli dağınık ve etkisiz durumdaki İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 1969'da Avustralyalı bir siyonistin Mescid-i Aksa'yı ateşe vermesinin akabinde kurulmuştur.
Mescid-i Aksa tesislerinin bazılarının devralınması, birinci Aksa katliamı (1990), Ariel Sharon'un Mescid-i Aksa'ya girmesi (2000) ve caminin altınaçevresine tüneller açılması ve kazı yapılması gibi çok sayıda saldırı listeye eklenebilir.
Birkaç gündür zalim İsrail polisine direnenler işte Mescid-i Aksa'nın siyonistler tarafından basılmasına karşı koyan "Murabıtlar" hareketidir.
Her gün Mescid-i Aksa'ya giderek nöbet tutan kadın-erkek Filistinliler, İsrail'in Kudüs'ü siyonistleştirmesine direnmektedir.
Evlerini terk etmeyerek destansı bir direniş sergilemekteler.
Bu ramazan da canları pahasına Mescid-i Aksa'ya sahip çıktılar.
Ne yazık ki, İsrail'in BM kararlarını hiçe saydığı, Arap rejimlerinin Filistin ve Kudüs davasından vazgeçtiklerini çeşitli şekillerde ortaya koyduğu ve Arap sokağının bastırıldığı bir dönemde Tel Aviv'in yayılmacı hamlelerine karşı çıkacak başka bir merci bulunmamakta.
Batı başkentlerinden gelen "derin endişe" açıklamaları İsrail'in yayılmacılığına gram etkide bulunmaz.
Mevcut işgal öncelikle onların desteğiyle sürmekte.
İslam ülkelerinin bugünkü dağınık ve güçsüz konumlarında ne İİT'den ne de Arap Ligi'nden etkili bir hamle bekleyebiliriz.
İsrail'e geri adım attıracak yeni bir küresel- bölgesel düzen oluşana dek Kudüs'teki, Mescid-i Aksa'daki "murabıt ruhu" güçlü tutulmalı.
İslam ve Arap dünyasındaki en popüler lider olan Erdoğan'ın İsrail zulmüne karşı çıkma çağrısı bu ruhun korunmasına katkı sağlıyor.
Kudüs'ten vazgeçmek ne mümkün...
Üstad Sezai Karakoç'un tabiriyle Kudüs, "gökte yapılıp yere indirilen şehirdir." "Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehridir."
Öyle kalmalıdır. Not: Daha geniş bilgi için SETA'nın yayımladığı Kudüs: Tarih-Din-Siyaset (2020) adlı esere bakılabilir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.