Normalleşmenin mantığı ve zamanlaması
Riyad beklemede, neden?
Bu sebeple Doğu Akdeniz yetki alanlarının paylaşımı ve Libya dosyaları ile yakından ilgili olan Ankara-Kahire yakınlaşması dolaylı olarak Ankara-Abu Dabi arasında yeni bir sayfa açma anlamına gelmekte. Riyad'ın hâlâ Ankara'ya karşı ticari boykotu devam ettirmesi ve 8 Türk okulunu kapatması bölgedeki normalleşme sürecinden uzak olduğu anlamına gelmiyor. Şurası net, Riyad, Ankara'dan önce Tahran ile konuşmayı tercih ediyor. Ciddi güvenlik sorunu haline gelen Husilerin saldırılarından kurtulup belki de Yemen dosyasından itibarını koruyacak bir formülle çekilmenin peşinde. Bu arada, Ankara'dan gelen "Kaşıkçı cinayetine dair Suudi yargılamalarını saygıyla karşılıyoruz" açıklamasını test ediyor. Şimdilik Biden yönetiminden gelen teskin edici sözlerle rahatlamış olsa da Veliaht Muhammed bin Selman bu dosyanın kendi iktidarının geleceği için önemini çok iyi biliyor. Kaşıkçı dosyasında güven tesis edilmesi konusu Ankara ve Riyad arasındaki en kritik konu. Trump dönemindeki Küre ittifakının ve yeni bölgesel dizayn hamlesinin çökmesi Riyad'ı yeni değerlendirmelere itiyor. Ancak Riyad'ın Tahran ile uzun geçmişe sahip siyasi-mezhepçi rekabetinin yerini hızla yakınlaşmaya bırakması mümkün değil. İran karşıtı bloğa liderlik eden Suudi Arabistan, önü açılan İran ile nasıl rekabet edebilir? Tahran'ın Şii yayılmacı emellerini terk ettiğini mi düşünecek? Aksine ister ılımlılar ister şahinler iktidarda olsun İran, 40 yılda elde ettiği kazanımları tahkim etmeye yönelecek. Bu şartlar altında Riyad, Ankara ile arasındaki sorunları daha hızlı toparlayabilir.
Normalleşmeyi mahkûm etmek isteyenler
Ankara'nın Kahire ile yakınlaşma çabasını "taviz" ya da "Müslüman Kardeşleri satmak" olarak sunanlar var. AK Parti dönemi pro-aktif dış politikanın "çıkmazı" ya da "İhvan kuşağı siyasetinin iflasının kabul edilmesi" olarak değerlendirenler mevcut. Bu tür değerlendirmeler bölgesel dinamizmi sürekli Türkiye aleyhine ve diğer güçler lehine okuma hastalığıyla malul. Otoriter rejimlerden kaçan muhalifleri "satmak" diye bir şey söz konusu olamaz. Sığınanlara kucak açan Ankara'nın bu ülkelerde "rejim değişikliği" gibi bir hedefi zaten hiç olmadı. Dahası, Türkiye dahil Mısır, Suudi Arabistan, İran, İsrail ve BAE'nin içinde olduğu bütün bölgesel güçler kendi menfaatleri için eş zamanlı bir normalleşme arayışında.
Ankara'nın son yıllarda, gerekirse sert güç kullanarak, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Körfez, Kızıldeniz ve Doğu Akdeniz'de gösterdiği etkinlik bu normalleşme döneminde masada elini güçlendiriyor, zayıflatmıyor. Tıpkı diğer bölgesel aktörler için olduğu gibi. Türkiye, bugün normalleştiği ülkelerle dün gerilimler yaşamasaydı bölgenin etkisiz aktörü haline gelirdi. Arap isyanlarını bastıran statükocu güçlerin 2013'ten itibaren Türkiye'yi de hedef aldığını unutmayalım. Normalleşme her iki tarafın iradesiyle ve yeni değerlendirmeleri sonucu gerçekleşebilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)