Ne anlaşma ne barış
Washington'un saklanamayan tercihi
Truman'dan bu yana ABD başkanları hep işgalci İsrail'i korudu. Sadece Araplarla savaşlarda Tel Aviv'i desteklemediler. BM'den çıkan hiçbir karara uymamasına da göz yumdular. ABD Başkanları "barış süreci" inisiyatifi aldıklarında bile neticede İsrail'in barışı sabote etmesine seyirci kaldılar. Biliyoruz ki, Washington'un Ortadoğu politikalarında İsrail'in güvenliği ve çıkarları hep birinci sırada oldu. Ancak uzun bir süredir en azından 1967 sınırlarına göre bir Filistin devleti olmasını tartıştırmayı değerli bulurdular. Göstermelik de olsa Batı Şeria'daki yeni yerleşim yerleri ile ilgili açıklama yapar ve Filistin'e maddi destek sağlarlardı. Trump Yönetimi ile Washington artık Ortadoğu politikasının temelinde İsrail'in "emelleri" olduğunu saklamıyor. Hiç sıkılmadan maksimalist bir ilhak dayatmasını "Ortadoğu Barış planı" diye sunabiliyor. 50 milyar dolar yardım ve sözde "bir devlet" vaadi ile İsrail yayılmacılığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Hem de "son şans" şantajıyla... "Büyük müzakereci" Trump, her şeyi İsrail'e vererek güya tarihi bir sorunu çözüyor. Tam bir orman kanunu durumu: güçlü olan hem kazanır hem de haklıdır. Ne de olsa yeni bir dünyaya geçtik. "Hukuk, hak, adalet ve insani değerler" gibi eski Batılı, Amerikalı tiyatrolara gerek yok artık.
Plan'ın gerçek anlamı
Bu plan "iki devletli çözüm" ihtimalini ortadan kaldırıyor. "Tek devlet" seçeneğinde İsrail'in çekindiği Filistin halkının demografik üstünlüğü sorununu da kendince çözüyor. Filistinlilere "devlet" diye tünel ve köprülerle birleştirilmiş çok parçalı yerel yönetim öneriyor. Hiçbir deniz ve kara sınırı olmayan bu ucube varlığı da İsrail'in tam kontrolüne bırakıyor. Yani büyük bir açık hapishaneyi Filistinlilere "devlet" diye sunuyor. 5 milyonu aşkın Filistinlinin geri dönüşü diye bir konu da hiç gündemde yok. Planı hazırlayanlar çok mahir, "Kudüs meselesini" de çözmüşler. Eski Şehir'in tamamını İsrail'e verip, Doğu Kudüs'ün dış mahallerinde Filistinliler için yeni bir "Kudüs" icat etmişler. Mescid-i Aksa'nın ziyareti için de bir hat üretmişler. Tabii, altında kazılan tüneller Mescid-i Aksa'yı yıktığında bu hatta da gerek kalmayacak. Filistinliler için iki tarafı da kesen bir plan bu. İster İsrail'in kontrolündeki bir yerel yönetimi "devlet" diye kabul et.İster reddet, Batı Şeria'daki yeni yerleşimler için mazeret ver. İsrail, şiddete ve yeni yerleşimlere devam etsin. Yani, Filistin için kaybet-kaybet, İsrail için kazan-kazan denklemi.
Bölgenin asıl trajedisi
Trump'ın İsrail yayılmacılığına verdiği bu açık destek ABD'nin Ortadoğu politikasında yeni bir adım. Artık konu İsrail'in sadece "güvenliği" değil. Washington, Tel Aviv'in "bölgesel hegemonya arayışının" da yanında. Tel Aviv, Ortadoğu'daki devletlerin ya zayıflamasını/parçalanmasını ya da kendi politikasına uygun konumlanmasını istiyor. Arap isyanlarının iç savaşlara dönmesi İsrail'e yeni fırsatlar verdi. Irak'tan sonra Suriye de çökertildi. Sırada İran ve Türkiye'nin zayıflatılması vardı. Trump'ın İran nükleer anlaşmasını bozmasını ve Süleymani'yi öldürmesini İsrail için yaptıkları arasında sayması açık işaretler. Bölgemizdeki asıl trajedi, meşhur iki veliaht başta olmak üzere Körfezdeki Arap yöneticilerin İsrail yörüngesine girmesidir. Bunlar, İran ya da Türkiye korkusuyla Filistin ve Kudüs'ün ilhakına onay veriyorlar. Var güçleriyle İsrail'in bölgesel hedeflerine hizmet ediyorlar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)