Diplomasi dur durak bilmez. Başkan Erdoğan-Trump görüşmesinden sonra gözler 3-4 Aralık'takiNATO liderler zirvesine çevrildi. İki başkanın verdiği mesajlardan anlaşılan Londra'daki zirve kritik gelişmelere gebe. Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı'nın haklılığını Beyaz Saray'dan dünyaya anlatan bir lider olarak yeni bir kampanyaya ağırlık veriyor.
1 milyon sığınmacının Suriye'nin kuzeyindeki güvenli bölgeye yerleştirilmesi için büyük bir çaba sarf ediyor. 13Kasım'da Trump'asöylediklerini yaklaşıkiki hafta sonra tüm NATO liderlerineanlatmak için hazırlanıyor. Zirve öncesi Avrupa medyası da Türkiye'yi baskılamak için yoğun bir kampanya içerisinde. Gündem, DEAŞ'lıların dönüşü, Suriye Milli Ordusu ve İncirlik'teki nükleer bombalar üzerinden gidiyor. Bu iki kampanyanın farkı bile çok şey söylüyor.
Erdoğan'ın mesajları
Dünya, iç savaş sırasında bombalananyüzbinlerce Suriyeli için elini kıpırdatmadı. Süper güç ABD'nin Başkanı Obama, kırmızı çizgi (kimyasal silah kullanılması) geçildiğinde bile sözünde durmadı. En büyük maliyetini üstlenen ülkenin ise Türkiye olduğu tartışılmaz. Hem DEAŞ ve YPG terör örgütleriyle mücadele etmek durumunda kaldık. Hem de 4 milyona yakın sığınmacıya kucak açtık.
İşte Erdoğan, bu performansa önderlik eden bir devlet adamı olarak NATO liderleriniellerini taşın altına koymayaçağırıyor. Ekonomisi ileride olan ülkelerin sığınmacılara kapıları kapamasına isyan ediyor. Suriye denkleminde söz sahibi ülkelerin "petrol derdinde" olmasını ayıplıyor: "Birileri petrol paylaşımının içerisinde. Bizim önümüze de bunu getirdiler. Bizim derdimiz petrol değil, bizim derdimiz bu insanları kurtarmak. Petrol için terör örgütleriyle kol kola girmekten çekinmeyen birçok ülke varken biz bu konuda da onurlu duruşumuzu koruyoruz."
Sığınmacılar ve terörle mücadelede çifte standart uygulayanları da uyarıyor: "İnşa ettikleri duvar gerisinde özgürlük tiyatrosu oynayanlar yarın sırça köşkleri başlarına indiğinde diğer insanların neler hissettiklerini anlayacaklar." Batılı siyasetçiler bu mesajlara kulaklarını tıkasa da Erdoğan, durmayacak. İnsani değerleri umursamayanlardan hiç olmazsa uzun vadeli menfaatlerini görmelerini ısrarla isteyecek.
Karşı kampanyanın argümanları
Batı medyası ise Türkiye'nin "Suriye'yiişgal ettiği", "DEAŞ'ı yenen YPG'yitasfiye ettiği" ve "Ankara'nın kontrolündecihatçı Suriye Milli Ordusu'nun etnik temizlikyaptığı" yalanlarını yaymakla meşgul. YPG'nin 800 Deaşlıyı serbest bıraktığını ya da Türkiye'nin 4 bin DEAŞ teröristini öldürdüğünü görmek, duymak istemiyorlar.
Zira asıl dertleri 700'ü aşkın Avrupalı DEAŞ'lının kendi ülkelerine geri dönecek olması. Yine Avrupalılar, BM koordinasyonunda bile olsa sığınmacıların güvenli bölgeye yerleşmesi için para vermek istemiyorlar. Batı medyası, bu haklı talebi geçiştirmek için Türkiye karşıtı yeni bir argümanı köpürtüyor. Pentagon'un hangi köşesinin harekete geçirdiğini bilemeyeceğim bir emekli general (Chuck Wald) sahnede...
Türkiye'yi "yeni nükleer tehdit" ilan etmiş. Neymiş, Türkiye'de artan Amerikan karşıtlığı ve Erdoğan'ın Rusya ile yakınlaşması nedeniyle İncirlik'te olduğu söylenen 50 nükleer bomba ve 39. Kanat Komutanlığı Avrupa'da bir yere nakledilmeliymiş. Halbuki Suriye iç savaşında benimsenen "politikasızlık yaklaşımı" hem Türkiye'yi zorda bırakıyor hem de NATO'nun içini boşaltıyor.
İşte iki kampanya ve dertleri. Siz karar verin, hangisi insani değerlere ve müttefiklik hukukuna uygun.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.