Ankara’dan Soçi’ye 5 kritik gün
Suriye'nin kuzeyinin kaderinin ilk ayağı Beştepe'deki Erdoğan-Pence zirvesiyle belirlendi.
İkinci ayak ise salı akşamına kadar şekillenecek.
Erdoğan-Putin görüşmesiyle güvenli bölgenin ana çerçevesi tamamlanacak.
Başkan Erdoğan'ın liderlerle yürüttüğü zorlu diplomasi, Türkiye'nin otonom aktör olma gayretini göstermekte. Bazıları Erdoğan'ın fazla risk aldığından şikayet ediyor. Malum, uluslararası sistemde otonomi zor kazanılır. Evet 2013'ten bu yana Erdoğan, küresel ve bölgesel gidişatı okuyarak risk almaktan kaçınmadı.
Ama Suriye krizinin ülkemize getirdiği tehditleri de ancak bu şekilde adım adım aşabiliyor.
Liderlik, cesaret kadar sabır da ister
Başkan Erdoğan liderliğin cesaret, sabır ve zamanlama işi olduğunu biliyor. Nezaketsizlikleri unutmadığını, zamanı gelince gereğinin yapılacağını söyleyerek güvenli bölgenin kurulmasına odaklanıyor. Pence ile görüşmesinde Trump yönetimini 13 maddelik mutabakata ikna etti.
444 km uzunlukta, 30 km derinlikte bölgeyi ABD'nin kabullenmesini sağladı. Mutabakat, eğer uygulanırsa, ikili ilişkilerde yeni bir sayfa açmaya imkan tanıyor.
Washington'ın YPG'yi çekilmeye ikna edememesi durumunda harekat durduğu noktadan başlayacak.
Bu da Moskova'ya geniş fırsat alanı açarken Washington'ı, Suriye'de iyice zayıflatır. Amerikan bürokratlarının önümüzdeki dört günde YPG'yi çekilmesi ve silahları teslimi için ısrarla baskılaması lazım.
Amerikan medyası kışkırtıyor
The New York Times ve The Washington Post gibi gazeteler mutabakattan dolayı mutsuz.
Sonucu, Trump'ın "yenilgisi" olarak tanımlıyorlar. Amacın Trump'ı kışkırtmak ve Kongre'deki Türkiye aleyhindeki yaptırım tasarılarının geri çekilmesini önlemek olduğu aşikar. "Kürt müttefiklere ihanet" gibi saçma bir söylemi de sürdürüyorlar.
ABD'nin NATO çerçevesinde Türkiye ile uzun müttefiklik geçmişini göz ardı ediyorlar. Bu gazetelerin ABD'nin Ortadoğu'daki çıkarlarını yeterli ölçüde hesap edemediği açık. Halbuki son mutabakat uygulanırsa hem Ankara hem Washington kazanacak. ABD'nin güvenirliği Türkiye ile müttefiklik anlayışının yeniden tesisi ile mümkün. Bu da bir terör örgütünü (YPG) müttefikine karşı desteklemekten vazgeçerek olabilir.
Putin'in tavrı ne olur?
ABD'nin Türkiye ile uzlaşarak çekilmesiyle gözler Rusya'nın tavrına döndü. Erdoğan, Putin ile yapacağı müzakerenin tek şartı olduğunu açıkladı: "Rejim'in bulunduğu her yerde PKK/ YPG'nin temizlenmesidir." Tel Rıfat ve Münbiç'te terör örgütünün bölgeden temizlenmemesi Ankara'yı rahatsız ediyor.
Moskova'nın PKK-YPG'nin hamiliğine soyunması ise ikili ilişkilere zarar verecek bir hamle olarak görülür. Ayrıca, Ankara PKK'nın temizlendiği yerlerin rejimin kontrolüne geçmesini dert etmiyor.
Zaten hedef, yeni anayasa çalışması ile Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlamak. Moskova'nın Ankara ile Şam'ı yeni bir Adana Mutabakatı ile bir araya getirmeye çalışması kuvvetle muhtemel. Yeni anayasa çalışmalarında belirli bir mesafe alınmadan Ankara'nın Esad rejimini doğrudan muhatap almasını beklemiyorum. Ya da İdlib de dahil Suriye'nin kuzeyinin tamamını içeren bir uzlaşma oluşmadan Ankara, Şam ile aynı masaya oturmaz. O halde Putin'in Erdoğan'a YPG'nin Münbiç, Kobani ve Tel Rıfat'tan temizleneceğinin garantisini vermesi gerekir.
Soçi'de de uzlaşma çıkarsa Suriye meselesinde sona doğru büyük bir adım atılmış olur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)