Macron yalnız kalmayacak!
Fransız Dışişleri Bakanı, "iç işlerimize karışmayın" açıklaması yapmak durumunda kaldı. Sürmesi beklenen Macron-Trump atışması sıradan liderler arası polemik değil. Yeni dünyanın nasıl şekilleneceğinin ideolojik ve stratejik kapışmasını yansıtıyor.
Hatırlayalım, Macron, Trump Yönetiminin "Önce ABD" politikasına karşı eleştirel bir pozisyon almıştı.
Paris'te I. Dünya Savaşı'nın bitişinin yüzüncü yıldönümü töreninde milliyetçilik eleştirisi yapmış- tı. Bu tavır Macron'un Trump ile geçinme çabasından vazgeçmesiydi. Aynı zamanda liberal değerleri savunan Merkel Almanyası ile aynı hizada saf tutmak demekti. Yani Avrupa'nın kendi başının çaresine bakması ve ordusunu kurması gerektiğini söyleyen bir siyasi merkez oluşturma gayretiydi.
Protestocuların öfkesi, Fransa örneğinde elitizme yönelik olsa da yaşanan krizin önce Avrupa sonra da bütün demokrasilerin geleceği için kritik olduğu gözden kaçmasın.
2005'te harekete geçen banliyölerin aksine bu defaki protestolar alt orta sınıfların karşılanması zor taleplerini yansıtıyor.
Devrimlerde ya da demokrasinin yerleşmesinde orta sınıflar özel öneme sahip.
Bu sınıftaki kriz merkez siyasetin çöküşünün Fransa'ya da geldiğini anlatıyor. Bu çöküş, İtalya, Macaristan ya da Yunanistan ile sınırlı kalmadı. AB entegrasyonunun kilit ülkelerinden Fransa'yı da etkisine alıyor. Almanya'da Merkel'in yerine CDU'nun başına benzer bir siyasetçi (Annegret Kramp-Karrenbauer) geldiyse de aşırı sağ orada da iktidarın parçası olma iddiasında.
Popülizm orta ve uzun vadede çözüm olamaz.
Ancak kısa vadede demokrasileri ciddi bir türbülans bekliyor. Demokrasiler milliyetçi ekonomik politikalar üretmekte zorlandıkça kimlik politikalarına yönelmek zorunda kalabilir. Zira küreselciliği eleştirmek kolay. Ancak korumacılık yeni iş imkânları da getirmeyebilir. Tüketimi daha pahalı hale getirebilir. Böylece, popülist milliyetçilikler daha fazla iş üretmeyi bırakın, daha ucuz ülkelere gitmeyi zorlaştıran bir yabancı düşmanlığını besleyebilir. İşte yaman çelişki burada. İçe kapanma daha fazla fakirleşme demek. Kimlik siyaseti de bu fakirleşmeyi meşrulaştıramaz.
AB karşıtı hareketler merkez siyaseti ele geçirdiğinde Macron gibilerin Avrupa ideali de sona erecek. Sadece Almanya'nın güçlü ekonomisi Avrupa'yı taşıyamaz. Kaldı ki Almanların da kendi ürettikleri refahı diğer Avrupa milletleri ile paylaşmak istemesini bekleyemeyiz. Bu sebeple Macron'un milliyetçilik eleştirisini ve Avrupa ordusu kurulması isteğini, yaklaşan kaderi canhıraş şekilde engelleme çabası olarak değerlendiriyorum.
Macron'unki çok zorlu bir görev.
Sözgelimi AB, milli kimlikle kıyaslanacak bir sadakati üretebilir mi? Egemenliklerini kaybettiklerini düşünen Avrupa milletleri hızla milliyetçiliğe savruluyor. Avrupa kimliğinde birleştirmek ister mi? Orta sınıfların savrulduğu demokrasilerden ne tür rejimler doğar? Mayıs 2019'daki Avrupa parlamentosu seçimleri bu soruların cevaplarının ucunu gösterecek. Şurası net, kriz sadece Macron'un derdi değil. Bütün demokrasiler gittikçe büyüyen türbülans ile yüzleşecek.
Ülkelerin birbirine çektiği operasyonlar da meselenin tuzu biberi...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)