Kaşıkçı skandalında Ankara’nın dört seçeneği
Gelinen noktada Türkiye'nin tavrının değerlendirilmesi yerinde olacak. Zira başından itibaren Ankara'nın gösterdiği istikrarlı, kararlı, sorumlu ve sağduyulu tavrı farklı değerlendiren polemiklere rastlanabiliyor. Kaşıkçı'ya reva görülen muamelenin neden Washington'da olduğu zamanda değil de İstanbul'da yapıldığını şimdilik bir kenara kaydedelim. Türkiye'nin tavrına odaklanalım.
Birinci seçenek, meselenin bir faili meçhul cinayet olarak Türkiye'ye yıkılmasıydı. Kaşıkçı'yı kaçırmak ya da ortadan kaldırmak isteyen Suudi istihbarat aklının hedefi bu olabilirdi. Ülkemizin egemenliğini ihlal eden böylesi bir operasyon Türkiye'yi güvensiz, insanların kaybolduğu bir yer olarak resmedecekti. Ankara uluslararası kamuoyu tarafından güvenlik ve insan hakları bağlamında eleştirilecekti. Ancak Türk istihbaratının teknik başarısı sayesinde Kaşıkçı skandalının ülkemizin üzerine yıkılması seçeneği devre dışı kaldı.
İkinci seçenek, olayın delillerinin en üst seviyede S. Arabistan aleyhinde bir kampanyaya çevrilmesiydi. İstanbul'da yapılan böylesine kapsamlı bir operasyonu Türkiye'ye bir saldırı olarak resmetmek mümkündü. İki ülke arasındaki bölgesel rekabeti de düşünerek Riyad'ı köşeye sıkıştıracak bir strateji yürütülebilirdi. Ankara bu seçeneği hem ilkeleri hem de ikili ilişkilere vereceği zarar açısından tercih edemezdi.
Üçüncü seçenek, Ankara ile Riyad'ın anlaşarak meselenin üstünü örtmesiydi. Veliaht Bin Selman'ın hırslı siyasi projelerini destekleyen Beyaz Saray'ın da buna sıcak bakabileceği öngörülebilirdi. Bu seçeneğin Türkiye'nin insani değerlere dayalı dış politikasına ne denli aykırı olduğu tartışılmaz bile. 3.5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan, insani yardımlarda ilk sırada olan ve BM sisteminin adaletsizliğine dikkat çeken bir ülkenin bunu kabullenmesi mümkün değil. Her türlü afet ve katliamda insanlığın vicdanını temsil eden Türkiye'nin bu yükün altına girmesi imkânsızdı. Ne dünya başkentlerinde ne de Arap sokaklarında anlatılamayacak bir suç görmezden gelinemezdi. Nitekim Ankara bu seçeneği de baştan eledi.
Dördüncü seçenek ise Riyad ile birlikte bu olayın uluslararası düzeyde bir soruşturma ile aydınlatılmasıydı. Skandalın üstünü örtmeden ama bir kampanyaya da çevirmeden sorumluların adalet önüne çıkarılmasına katkı vermekti. İşte Ankara'nın yaptığı tam da bu. Ankara'nın Suudi hanedanı içindeki güç mücadeleleri ile ilgilenmek gibi bir konumu olamaz. Kaşıkçı skandalının sonuçları Suud halkının, Kral Selman ve hanedanın kendi değerlendirmeleriyle şekillenecektir. Türkiye, sorumlu bir aktör olarak, hem bu skandalı aydınlatacak hem de S. Arabistan ile ilişkilerini orta-uzun vadede koruyacak bir yol takip etmekte.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sabah’a veda etmenin bu kadar zor olacağını biliyordum (20.05.2024)
- Yeni gelişmeler normalleşmenin seyrini nasıl etkiler? (17.05.2024)
- Değişim ama nasıl? (14.05.2024)
- Yeni Anayasa tartışması neden kaçınılmaz? (11.05.2024)
- CHP ve İyi Parti rol mü değiştiriyor? (10.05.2024)
- Kılıçdaroğlu mirası, Özel’in zorluğu (07.05.2024)
- Siyasette ‘yumuşama dönemi’ ne getirir? (04.05.2024)
- Yeni bir siyasi süreç (03.05.2024)
- İYİ Parti, Dervişoğlu ve üçüncü yol kaldı mı? (30.04.2024)
- Özel ve Kılıçdaroğlu’nun ‘siyaset’ kapışması (27.04.2024)